Türkiye'nin son dokuz yılda ekonomide gösterdiği başarı içeride ve dışarıda bazılarınca bir türlü kabul edilemedi. Her iyiye gidişe dudak büküldü. Bunun sebebi, kararlı bir
AK Parti düşmanlığı olabilir. Çünkü Türkiye iyiye gidiyor demek AK Parti'ye
destek anlamına gelebilir telaşıyla bir türlü olumlu gidişi kabul edemediler. Darbe yapmayı denediler olmadı. AK Parti'yi kapattırmaya kalktılar olmadı. En son çare
ekonomik kriz çıkartmaktı, o da olamadı.
Çünkü son dokuz yılda en önemli değişimin kamu maliyesinde yaşandığı ve
bütçenin denk olduğu gerçeğini ıskaladılar. Eskisi gibi beklentileri olumsuza çevirirsek kriz çıkartırız sandılar. Ama bütçe denk olunca ekonominin öyle eskisi gibi kolay kırılamayacağını daha yeni fark ettiler. Şimdi ekonominin iyi olduğunu istemeyerek de olsa kabul ediyorlar ama bu defa da "ekonomi iyi ama insani gelişmede iyi değiliz" diye
itiraz ediyorlar.
İnsani gelişmede iyi değiliz diyenlerin bir tek defa Türkiye'nin
kredi derecelendirme notunun doğru olup olmadığını irdelediklerini nedense hiç duymadık ve görmedik. Oysa Türkiye'nin insani gelişmişlik ölçüsü,
kredi notundan etkileniyor. Çünkü kredi notu düşük tutulunca yüksek faizle borçlanmak zorunda kalıyorsunuz ve
yabancı yatırım alamıyorsunuz. Dolayısıyla kaynak yetersizliğinden sosyal altyapıya yatırım yapmakta zorlanıyorsunuz. Böylece haksız biçimde düşük tutulan kredi notu Türkiye'nin insani gelişmişlik notunu da aşağı çekiyor.
Gelelim kredi notu ve insani gelişme notu yüksek
ülkelere...
İtalya,
Fransa,
Yunanistan,
Portekiz,
İspanya,
İngiltere ve ABD gibi ülkelerin kredi notu hep en yüksekten verildi. Sonra görüldü ki bu ülkelerin gerçek kredi notları pek de öyle yüksek değil. Hazineleri borca batmış, bankaları battı batacak durumda. Ve notları birer birer indirilmek zorunda kalındı. Aslında yakından bakınca bu ülkelerin insani gelişmişlik notlarının da olması gereken yerde bulunmadığını hemen söyleyebiliriz. Artık
sanal değil gerçek bütçeler ortaya çıkınca pek çok ülkenin insani gelişmişlik düzeyleri hızla geriledi. Çünkü sağlık ve eğitime ayırdıkları ödenekler zorunlu olarak azaldı.
Oysa Türkiye son on yılda bütçesini denkleştirirken sağlık ve eğitimde de adeta devrim yaptı.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez eğitim ve sağlık harcamaları, askeri harcamaların üzerine çıktı. Devletin borç yükü yüzde 96'dan yüzde 40'a geriledi. İçi boşaltılan özel ve kamu bankalarının 380 milyar liraya mal olan borçları ödendi. Devletin vatandaşa olan tasarrufu
teşvik ve konut edindirme borcu 14 milyar lira yine bütçe kaynaklarıyla sahiplerine geri verildi. Devletin iki yakası bir araya gelince enflasyon ve faizler tek haneli rakamlara geriledi. Stokçular ve faizle geçinenler bu gelişmelerden tabii pek hoşlanmadılar. Yeniden IMF ve askeri
vesayet istediler. İstekleri yerine getirilmedi ve böylece ekonomi daha da güçlendi.
Ekonomi güçlenince
Kürt açılımı, anayasada demokratik adımlar atıldı, asker ve yargı vesayeti kısmen kaldırıldı. Geçmişte haksız el konulan
azınlık vakıflarının malları iade edildi.
Bütün bunları küçümseyenler aslında biraz
komik duruma düşüyorlar. Çünkü gelişmiş pek çok ülke küçülürken Türkiye aksine büyüyor. Cari açığı bir risk olsa da bu risk kamudan kaynaklanmadığı için pek öyle büyük bir sorun yaratmıyor. Çünkü özel
sektör yurt dışında tuttuğu parasını yine kendi kendisine borç olarak veriyor. Tabii bir de yabancı kreditörlerin güçlü teminat almadan borç vermeyeceği düşünülürse, yurtdışından borçlanabilen
özel sektörün ödeme gücüne sahip olduğu ortaya çıkıyor.
Gelelim son günlerin hükümet açısından da yakıcı konu olan depreme...İşte bu konuda hükümet radikal kararlar almalı. Çünkü bizdeki deprem uzmanlarının yeterli olmadıkları ortaya çıktı. Hâlâ Türkiye'nin fay haritası çıkarılamamış. Hayalet faydan bahsedenler bile var aralarında.
O halde ne yapmalı? Nasıl, 2001 mali krizinde, Türkiye'de küresel ekonomide makro ekonomi yönetimini bilen iktisatçı olmadığı için yurt dışından
eleman getirip ekonominin başına koyduysak, deprem için de yabancı uzman getirmekte fayda var. Getirilecek uzmanın önerileri alınıp ona göre bir
yol haritası çizmek gerekiyor.
AK Parti hükümetleri oynak küresel piyasalarda ekonomiyi sağlam tutmayı başardılar ama unutulmamalı ki Türkiye'nin altı da oynak. Çok riskli olan bu zeminde ekonomiyi sağlam tutmak için kolları sıvamak gerekiyor. Aksi takdirde, tabuları kırarak son dokuz yılda Türkiye'yi üç kat zenginleştiren hükümet depremlerle sarsılabilir. Son depremle onu vurmak için harekete geçenlerin sayısı hiç de az değil.