Galatasaray'da bazı
futbolcuların 'umutsuz vak'a' durumları,
Benfica ile oynanan
hazırlık maçında tescillendi.
Riera, Aydın ve
Sercan hedefteki isimlerdi. Bunlara Emre de eklendi. Emektar Ayhan ile
genç Semih en iyi olanlardı. Per
formanslarıyla beğeni toplayan Engin'in sinirli hali bıktırdı,
Melo yaptığı sert faullerle endişeye yol açtı.
Elbette ki işimiz bu olduğundan, Galatasaray'ın Cenevre'deki Benfica maçını hangi kanalın vereceğini son dakikaya kadar takip etmek zorunda kalmamız işe yaradı. Gerekli
anlaşma maçtan sadece birkaç saat önce sağlanıp karşılaşma televizyondan verildi.
Çok az kameralı, yetersiz bir çekim de olsa maçı
izleme şansı bulabildik. Bundan yoksun kalan Galatasaray taraftarı okurlara ne gördüğümüzü anlatmak yararlı olabilir. En azından milli takımla ilgili
kavga-gürültüden biraz olsun uzaklaşmamızı sağlayabilirse o da yeter.
Öncelikle Terim'in bu çalışma anlayışını yüzde yüz desteklediğimizi bir kez daha söyleyelim. Milli maç ve öteki boşluklarda böyle karşılaşmalar yapmanın yararları sayılamayacak kadar çoktur. Bunları defalarca anlatmaya çalıştık.
Bu karşılaşmada oynanan ya da oynanamayan futbolla ilgili olarak uzun boylu bir
eleştiri anlamlı değil. Tam kadrosuyla da henüz sözü edilmeye değer düzeyde bir futbol oynayamayan Cim Bom'un 10 eksikle yapabileceği de ancak bu kadar olabilirdi. Yine de bu durumu 'Yedekler umut vermedi' klişesiyle anlatmaya çalışmak yetmiyor.
Sarı Kırmızılı takımda bazı adamların "umutsuz vak'a" durumları bu karşılaşmada da ortaya çıktı. Öteki karşılaşmalarda da verimsizlikleri nedeniyle hedef adam durumuna gelen
Albert Riera, Aydın Yılmaz ve Sercan
Yıldırım yine benzer bir durumdaydı. Onlara oyuna sonradan giren Emre Çolak'ı da eklemek mümkün.
Riera sadece ilk 15 dakika biraz kıpırdanır gibiydi, sonra tükenip gitti. Onunla ilgili şu soruyu sormamak elde değil: Bu adam, tarihin herhangi bir döneminde
İspanya milli takımında yer alabilmeyi nasıl başarmıştı? Top süremiyor, adam geçemiyor, şut çekemiyor, pas veremiyor ve alamıyor; kısacası hemen hiçbir katkısı olmuyor. İnanılır gibi değil...
Aydın Yılmaz 77 dakika oyunda kaldı. Yaklaşık 25 dakikalık aralarla, hiçbir sonuç getirmeyen 3 çılgın dalış dışında oyunda görünmedi... Sercan ise daha vahim bir durumdaydı. Karşılaşma boyunca top sadece birkaç kez başına ve ayağına çarptı! Hatta bunlardan biri de neredeyse gol oluyordu ama Sercan'da o kadarcık dikkat ve yoğunlaşma bile yoktu. Onunla ilgili olarak da 'yetenekli' ifadesinin kullanılması bu kavramı anlamsızlaştırmaktan başka birşey değil.
En iyilerin emektar Ayhan ve genç Semih olmasının şaşılacak bir yanı yoktu. Kısa süre forma şansı bulabilen Merhan, Aydın ve Sercan'ın toplam olarak yapabildiklerinden daha fazla hareket getirdi oyuna. Belki de maçın tek kazancı buydu. Öteki gençler çok az oynayabilmelerine karşın dikkat
çekici hareketler yaptılar. Kısacası, oynayan her durumda oynuyor!
Engin Baytar hem yetenekli hem de çalışkan, dolayısıyla önemli bir
kazanç. Ancak sürekli sinirli ve öfkeli olma hakkının sadece kendisine verilmiş olduğunu düşünmesi, artık insanı bıktırıyor. Engin bunu hastalık düzeyine getirmiş durumda. Mutlaka bir
psikolog denetimine alınmalı.
Melo şu ana kadarki en iyi
transfer olarak görülüyor ama her an çok büyük sorunlara yol açmak üzere olduğu da ortada. Hem çok gereksiz şekilde topla oynuyor hem de mutlak kartlık fauller yapmaktan kaçınmıyor... Ceyhun ve Çağlar, epeydir oynamamaktan dolayı futboldan soğumuş gibiler. Kaleci
Ufuk iyi göründü, Aykut'un daha eline değmeden top ağlara gitti. 10 dakika içinde yediği 2 gole karşın yine de ayakta kaldı sayılır.
Terim'in tribünden atılan bir madde nedeniyle sinirinin zıplaması belli ki biraz da takımın kötü oyunundan doğan bir bardağın taşması durumuydu...
NOT: Milli Takım'la ilgili yetişmenin mümkün olamayacağı kadar çok
mail aldım. Hepsini okuyorum ama karşılık yazma şansım yok. İşin en üzücü ve bıktırıcı yanı da bu konuyu berbat bir FB-GS çekişmesine dönüştürmeyi başarmış olmamız. Hayırlı olsun!