Bediüzzaman Said-i Nursi’nin Barla’ya
sürgün hayatının 7 yılını konu alan 3 boyutlu çizgi sinema filmi vizyona girdi.
Film ilerledikçe yaşanmış olaylar ve kahramanlar bire bir perdeye yansıyor ve adeta olayların içine giriyor ve o anı yeniden yaşıyorsunuz.
Şüphesiz Üstadın Barla günleri zor ve çetindi. Üstelik devlet eliyle organize
baskı ve zulme karşı rabbine sığınan bir mazlumun tek destekçisi Barla sakinleriydi. Ki onlar bir elin parmakları denilecek kadar sayıca az ama sahip oldukları hazinenin farkında olan basiretli, ufukları geniş birer kahramanlardı.
Belki bir marangoz, bir tüccar, bir hafızdılar ama imanlı ve de Barlalı serdengeçtiydiler.
Ki!
İman ve Kur’an’a karşı inatçı ve hukuk bilmeyen zihniyet Barla’yı adeta toplama kampına döndürmüş ve dişi kuşun dahi girmesine ve de çıkmasına izin vermiyordu.
Buna rağmen Bediüzzaman Saidi Nursi’nin tabiriyle; nurun kahramanları (erkek-kadın kız-kızan) yazılan her sayfanın tüm Anadolu’ya ulaşması için gece-gündüz seferber olmuşlardı.
İşte ‘Allahın Sadık Kulu’nda bir kez daha nurun kahramanlarının gayret ve fedakârlıklarını idrak ve tanıma fırsatı oluyor.
Bediüzzaman tarafından bizzat ‘Nur’un birinci katibi’ olarak gösterilen Şamlı Tevfik’in eşi Zehra hanım’ın gayreti ve fedakarlığı
hizmette sınırın ve sabrın timsali olarak karşımızda duruyor.
Evin erkeğinin elinde bir
kalem ile risalelerin yazımında yaptığı gayretin arkasında Zehra Hanım’ın o fedakar ve cefakar duruşu ayrı bir kahramanlık olarak göze çarpıyor.
İman kalesinin inşaa seferinde; Şamlı Tevfik ağabeyin risalelerin yazımını üzerine almasında, Zehra Hanım’ın evin maddi-manevi bütün işlerini görmesiyle mümkün olduğunu ve bunun; Üstad’ın da vurguladığı gibi o işi yapmış kadar makbule geçtiğini hatırlamakta fayda görüyorum.
Bu yüzden nefsin gürültüsünün basiretleri yerle bir ettiği günümüzde, bu fedakarlığın ne anlama geldiğini izan sahiplerinin vicdanına
havale ediyorum.
Ailede desteğin illaki çalışarak veya para kazanarak olmak zorunda olmadığını bize hatırlatıyor.
Evin beyi dışarıda derd-i maişet için koştururken, fitne-fesatın sağnak sağnak saçaklardan indiği bir dönemde; çocuklarına sahip olmak ve onları memlekete hayırlı birer evlat olarak kazandırmanın da en büyük hizmet olabileceğini görmek gerekiyor.
Bu açıdan, hanımların
İstiklal savaşında vatan savunmasında gösterdikleri fedakârlık kadar barış zamanında ailelerine ve çocuklarına, eşlerine gösterdikleri sahiplenme; şüphesiz bugün olduğu gibi yarın için de geleceğin Türkiye’sini kuracak ruhun dimdik yaşadığını gösteriyor.
Bu yüzden geleceğin Türkiyesi için yetişen
altın nesillere analık eden
şefkat kahramanlarına saygı ve dua ile şükranlarımızı ne kadar çok sunabilirsek az gelir diyorum.
Çünkü onlara minnet borçluyuz…
[email protected]
twitter.com/maomazhar