Türk Dil Kurumu Başkanı açıklamış: "Otobüse 'çok oturgaçlı götürgeç' demeyeceğiz, bu bir şehir efsanesidir..."
Niçin "
kent söylencesi" dememiş, ben onu merak ettim.
Serserinin biri de "flaş haber" karşılığı "zırtgel" önermiş, o da kabul görmemiş.
Bu iş, yani kelimelere ille de
Türkçe karşılık bulma işi, yıllardır "ortaya atma" ve "tutma-tutmama" yöntemiyle yürütülüyor.
Oysa her dilde
yabancı kelimeler bulunur. Her dil birbirinden kelime alıp verir.
Dili bozan, yabancı kelimeler değil, "yabancı sentakstır".
"
Mali vaziyet" deyimini Türkçeleştirmek hevesiyle "parasal durum" yaparsanız, işte o zaman Türkçe'yi bozarsınız. Bir kere "mali"nin karşılığı "para" değildir, daha önemlisi de, dilimizde "para durumu" denir, "parasal durum" denmez!
Bu "sel-sal rezilliğini" başımıza bela edenler, dilimize
hizmet değil, kötülük etmişlerdir.
Nasrettin Hoca'nın "ona değdi, buna değmedi" yaklaşımıyla "o tuttu, bu tutmadı" kafasında giderseniz de ortaya bir çorba çıkar.
Amerikan kapitalizminin
elektronik teknolojisindeki büyük atağının etkisi altında kalınca da, günümüzde "Türkçe-
Osmanlıca-
İngilizce kırması" p.. bir dil oluşmuştur.
Sekreter hanım
telefonda "biz sizi geri ararız" dediğinde, kimbilir hangi budalanın "to call back" fiilini olduğu gibi aktarıp Türkçe'yi öldürdüğünü düşünemez...
Bankanın telefon başına oturttuğu zavallı robot, dilimizde "bitirmek" gibi güzel bir fiil varken "görüşmeyi sonlandırıyorum" dediğinde nasıl bir eşeklik ettiğinin farkında değildir.
Televizyon filmlerinde ve dizilerinde "senkron tutturma" yani "dudak uydurma" kaygısı, gençliğe "kahretsin" diye bir deyim
hediye etmiştir.
Oysa bizim buralarda "
Allah kahretsin" denir yavrularım. (Bazıları "bin kunduz" da diyorlar.)
Türkçe'yi böyle bozunca,
evet, "f..k" kelimesini olduğu gibi tercüme etmekten de kurtuluyorsunuz tabii...
O zaman da alay konusu olursunuz.
Halkımız, sizin hostese "gökkonuksal avrat", imambayıldıya "içi geçmiş dinsel kişi" diyecek kadar ileri gitmeyeceğinizi bilir ama gene de dalgasını geçer.
Cumhuriyet Halk Partisi'ni "Kamubuyurum Tüz Bölemi" yapmaya kalkarsanız da sittin sene
iktidar yüzü göremezsiniz.
Çünkü burada Batı Türkçesi konuşulur lehçe olarak, Çağatayca konuşulmaz.
Emir ve komuta zinciri içinde dil değiştirilmez. İnsanlara emirle
şapka giydirebilirsiniz ama onların emirle bir çırpıda örneğin Fransızca konuşmalarını sağlayamazsınız!
Değiştirmeye kalkarsanız, İsmet Paşa bile, daha 1932 yılında "kimse kimsenin dediğini anlamaz oldu" diye şarlar.
Bu arada ortaya attıklarınızın kimisi tutar, kimisi tutmaz tabii.
"Komedya" yerine "güldürü" tutar da, "tragedya" yerine "ağlatı" tutmaz.
Çünkü güldürü herkesi güldürür ama ağlatıya ağlamak için ya Eski Yunanlı ya da salak olmak gerekir.
Ama "acil ihtiyaç listesi"ne karşılık önerilen "ivik gereksinim dizgesi"ne gülmek için Türk olmak yeterlidir.
Türk Dil Kurumu, otuzlu yılların havasından çıkmayı başarabilirse, inşallah Türkçe'ye hizmet de edecek.
Nasıl mı? Zorlamadan ve katletmeden. Dili kendi gelişimine bırakarak...
Türkiye yükselirse Türkçe de yükselir. Türkiye batarsa Türkçe de, Ibıhça gibi, kaybolur gider.