Türkiye'nin son dokuz yılda refahı üç kat arttı. Bazıları hâlâ inanmıyor ama fert başına gelir, satın alma gücü paritesine göre 16 bin beş yüz dolara yükseldi.
Eğitim ve sağlık harcamaları 2004'ten sonra
Cumhuriyet tarihinde ilk defa askeri harcamaların üzerine çıktı. Her vatandaş
sağlık sigortası kapsamına alındı, 18 yaşından küçüklere ve yaşlılara sağlık
hizmeti bedava verilmeye başlandı. Hastane kuyrukları bitti. Vatandaş kendisine önem veren yeni bir sağlık sisteminden hizmet almaya başladı. Eğitimde çocuğa ve anneye
yardım ilköğretimde kız çocuklarının okullaşma oranını yüzde yüze yükseltti. Böylece 88 yıldır bir türlü çözülemeyen kız çocuklarının ilköğretimde okullaşma oranının yüzde yüze ulaşmasını Cumhuriyet tarihinde ilk defa
AK Parti başarabildi.
İşte Türkiye toplumunun refahında yani hayat kalitesindeki bu artış ve bu belli başlı örnekler, Arap
halklarının dikkatini çekti, gözleri Türkiye'ye çevirdi.
Müslüman bir
ülkenin, devlet bütçesini denkleştirip, statükocu işadamlarının desteklediği askeri vesayetten kurtulup, halkın seçtiği hükümet eliyle neler yapabildiğini, neler yapabileceğini gördü Arap halkı. Türkiye örneğinden yola çıkılarak, buyurgan Arap liderleri sırayla devrilmeye başlandı. İşte tam sırada Türkiye'deki hükümet de Arap halklarının
demokratikleşme yolunda attığı adımları görüp, bölgenin yeni demokratik unsurlarıyla ilişkiye geçti.
Neşe Düzel'in Taraf'ta bu
pazartesi günkü söyleşisinde,
Washington Ortadoğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü
siyaset bilimci Dr.
Gönül Tol, bu konuyu çok iyi açıklıyor. "Batı, Arap baharının bir halk hareketi olduğunu kavrayamadı. Çünkü oryantalist düşünce, Araplara
demokrasiyi çok görüyordu. Arapların demokrasiyi, insan haklarını, eşitliği, Batılı değerleri talep edemeyeceğini düşünüyordu. Batı dünyasına göre demokrasi lükstü. Demokrasi talebinin olabilmesi için gelişmişlik açısından belli bir noktada bulunmak gerekiyordu. Bu yüzden de El Cezire televizyonu
Arap Baharı'nı çok iyi yansıttı, CNN ise şaşırdı. Çünkü bunun toplumsal hareket olduğunu kabul edemedi.
Amerikalılar hâlâ olanları tam kavrayabilmiş değiller. Zaten ilk günden itibaren "İslamcılar geliyor" mesajı verildi Amerika'da. "Bunun altyapısını
İsrail hazırladı" diyor
Gönül Tol, Türkiye'nin Amerika ve Batı'ya rağmen nasıl hızlı davranıp ve ileriyi görüp, "Bölgeye yeni liderler, güçler geliyor. Benim bunlarla ilişki kurmam lazım" diyerek yeni demokratik unsurlarla ilişkiye geçtiğini belirtiyor. Şimdi Washington'da Türkiye modelinin tartışıldığını söyleyen Gönül Tol, "Türkiye'yi kaybettik diyenlerin kaynağı İsrail lobisine çok yakın bir kurum olan Washington Instutite'du. Bu neoconlar 'Türkiye'nin ekseni kaydı' laflarının başını çektiler. Batı dünyası Türkiye'yi kaybetti. Türkiye ikinci
İran olacak" dediler. Ama Arap Baharı Türkiye'nin rolünü önemli hale getirdi. Üstelik Arap Baharı, Amerika-Türkiye ilişkilerinde de baharı getirdi ve iki ülkeyi birbirine kenetledi. Şimdi bölgede demokrasi cephesinin başını Türkiye çekiyor" diyor.
Anlayacağınız aslında Türkiye İsrail'in ekseninden çıkmış. Bütün koparılan
gürültü de buymuş. Zira 1990'larda İsrail- Türkiye ittifakının yerini bugün Türkiye-
Irak ittifakı alıyor. Gönül Tol, "İran, bölgede Şiiliğin, Suudi
Arabistan da Sünniliğin bayrağını taşıyor. Türkiye'nin mezhepler üstü söylemi Batı tarafından fark ediliyor" diyor. Gelelim bu siyasi değişimin
ekonomik açılımına... İşte bütün bu siyasi gelişmeler Türkiye'nin ekonomik geleceğini de değiştiriyor. Her ne kadar
Avrupa bizim için önemliyse de artık zengin ülkelerin dünya üretimindeki payı göreli olarak geriliyor.
Türkiye, 2006'da toplam ihracatının yüzde 56'sını Avrupa'ya yaparken 2010'da bu oran yüzde 46'ya geriledi. Türkiye'nin toplam ihracatı artarken Avrupa'ya ihracatın payı geriliyor. Dolayısıyla Türkiye demokrasi cephesinin başını çekerek kamu maliyesi ve bankacılıktaki başarısıyla güven kazanan bir ülke oluyor. Pek çok Arap şirketi ve girişimcisi güven duyduğu için bankacılık işlemlerini Türkiye'den yapıyor, ticari alışverişe Türkiye'ye yöneliyor. Ayrıca demokrasi talep eden Arap halklarının piyasa ekonomisi deneyimine sahip Türkiye'den öğreneceği çok şey var.
Kısacası, statükocu
İstanbul sermayesinin yönlendirdiği askeri vesayetten ve İsrail ekseninden kurtulan Türkiye'nin bölgede demokrasi cephesinin başını çektiği gibi, piyasa ekonomisinin bölgeye yerleşmesinde de başı çekeceği açık bir gerçek.