Bayramın birinci günü Van’a giden liderlerin depremzedelerle ‘
dayanışma’ görüntüleri yansıdı medyaya.
Cumhurbaşkanı Gül’e ‘çorabım yok’ diyen
küçük bir
kız çocuğu. Eşiyle birlikte çadırkentleri ziyaret eden
CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu. BDP
Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, ‘Yaraları sarmanın tek yolu dayanışmadır’ sözleri.
Vatandaşın kış korkusu.
Yağmurda karda çadırlarda yaşamı sürdürmenin zorluğu.
Gedikbulak İlköğretim
Okulu’nun enkazı önünde ‘Bakınca insanın aklı almıyor. Bir köy yerinde 3 katlı okul ne demek?’ diye
isyan eden Cumhurbaşkanı’nın sözleri.
2011
Türkiye’sinden ‘deprem manzaraları’ aynı zamanda 1999
Marmara depreminden bu yana ‘Ne değişti?’ sorusuna da
yanıt niteliğindedir. Van ve Erciş’te 7.2 büyüklüğündeki depremde 600’den fazla yurttaşımızı kaybettik. Erciş’teki çok katlı binaların altında 60’tan fazla öğretmenimiz can verdi. Onca acı deneyime karşın bu
çürük yapılaşmaya göz yumulmamış olsa kayıp sayısı açıklananın onda biri kadar olmazdı.
Van ve Erciş’te yıkılan 50-60 binadan hareketle, olası
İstanbul depreminde risk altındaki 50 bin sayısını ölçüt alan bir
projeksiyon yapıldığında ‘tehlikenin büyüklüğü’ görülecektir.
1999 Marmara depreminden bu yana bu hesaplar yapılmaktadır.
İTÜ’den Prof.
Mikdat Kadıoğlu, üzerinde yıllardır çalıştığı ‘
Afet riski ve yönetimi’ konusunda, AB desteğiyle hazırlanmış bir
rapor göndermiş. Bayramda yazarım diye düşünüyordum.
Cuma gece yarısı İstanbul’da TEM’deki trafiği,
Boğaziçi ve Fatih köprülerindeki kilitlenmeyi görünce ‘yeni bir deprem’e kadar pek çok hazırlığın kâğıt üzerinde kalacağını düşünerek, sayfaları umutsuzca çevirmeye başladım.
Her bayramda olduğu gibi dört şeritli yolların tıkandığı bir
trafikte İstanbul kitlesel bir
yıkımla nasıl başa çıkabilir? Raporlarda yazıldığı gibi,
İETT ve İDO seferleriyle kentte
ulaşım sağlanabilir mi? Normal zamanda ‘güvenlik şeritlerini’ yol yapan İstanbullular, deprem paniğiyle kentten ayrılmaya kalktıklarında nasıl bir
vahşet yaşanır?! Boğazı kızıla boyayan
kurban kesimi gibi otoyollar kan gölüne
döner.
Bayram ziyareti gibi ‘masum’ bir etkinliği ‘trafik terörü’ne dönüştürebilen bir kentte ‘afet yönetimi’ni kim nasıl uygulayacak?
Türkiye’nin olanakları Van ve Erciş’e seferber edilmişken yaşanan ‘
kaos’ İstanbul’daki kitlesel bir yıkım halinde yaşanacaklar konusunda bir fikir vermiyor mu? Kızılay’ın halini düşünmek bile yeter!
Yine de Prof. Mikdat Kadıoğlu ve ‘Türkiye Katılım Öncesi Destek Amaçlı Ülke İhtiyaçları Değerlendirme Raporu’nu hazırlayan uzmanlar ekibine haksızlık etmeyelim.
Kadıoğlu, ‘afet yönetimi’ konusunda ‘iklim değişikliği’ni de gözeten çok değerli bir çalışma yapmış.
Japonya’da tsunaminin yol açtığı
Fukuşima faciası,
Tayland ve İtalya’daki seller ve
Van depremi, doğayla barışık, yeni bir ‘
eylem planı’nı zorunlu kılıyor.