KCK soruşturması etrafında, hükümet içinde görüş ayrılığı olduğu öne sürülüyor. Tutuklamaların ötesinde bu görüş ayrılıklarının dayandığı daha temel sorunlar var. En başta
Kürt sorununun ve
terör sorununun ayrı ayrı çözümü konusunda temel stratejide bir yol ayrımı söz konusu. Tane tane irdeleyelim:
KCK, tipik bir 'Sovyet' yapılanması. Adı üzerinde 'Sovyet devrimi', devlet kurumlarına alternatif
yetki ve görevler üstlenen bu
işçi-
köylü komiteleri marifetiyle gerçekleşti. Bir devleti devlet yapan her unsur, bu yapılanma içinde mevcut. Halk mahkemeleri yargılama yapıyor, milisler bu mahkemelerin verdiği kararları icra ediyor. KCK'nın fiili hakimiyet kurduğu
Hakkâri ve
Şırnak bölgesinde, boşanma, alacak-verecek davaları, komşunun bahçesine giren tavukla ilgili şikâyetler bu mahkemelerde görülüyor ve karar
silahlı güçler marifetiyle icra ediliyordu. KCK'nın yayınladığı bildiriler doğrudan Kürtlere yönelik, bu gücün otoritesine itaate zorlayan tehditler içeriyor. Otorite ispatı adına terör estiriyor.
Bir devletin, kendi varlığını ve meşruiyetini anlamsız hale getiren böyle bir yapılanmaya izin vermesi düşünülemez. Ama göz yumuldu. Devlet,
PKK'ya karşı izlediği 'ikna ederek silah bıraktırma' stratejisini icra etmek için, ortamı germemek adına bu yapılanmanın üzerine çok fazla gitmedi.
Devlet içindeki görüş ayrılığını, prensiplerle siyasî gerçekçilik arasında bir gerilim olarak görmek gerekir. Bir taraf, 'devlet devletliğini yapmalı, kendi vatandaşının hukukunu her türlü zorbalığa karşı korumalı' diyor; diğer taraf ise ipi gevşek tutup,
siyasetin önünü açmak gerektiğini söylüyordu. Benim kanaatim: KCK'nın devlet olmasına izin verilse kendi kendini bitirir. İlkel, kaba, hak ve
adalet duygusu gelişmemiş, zorbalığa dayanan bir devlet olma iddiası, öncelikle sahiplerini yok eder. PKK'nın kurtarılmış bölge ilan ettiği yörelerde KCK'nın gücü sadece silahlı zorbalığa dayanıyor. Devlet olmak kolay değil. Ancak olan hak ve hukuku zedelenen bölge insanına olur. Doğru karar: KCK'nın zorbalığına izin verilemez.
Tutuklamalara gelince: Profesör
Büşra Ersanlı,
Ragıp Zarakolu gibi isimlerin tutuklanmasının en çok PKK'yı memnun ettiğini görmemiz gerekir. Bu tutuklamalar ve yol açtığı tartışmalar KCK'ya dar da olsa bir meşruiyet alanı açıyor. Büşra Ersanlı, benim de bazı toplantılarda karşılaştığım bir siyaset bilimi
profesörü. Onun KCK üyeliği PKK için büyük
kazanç. Tutuklanması on katı daha büyük bir kazanç. Güneydoğu'da yaşayan bir dostum, bu tutuklamalarla PKK'nın KCK yönetimine sürekli yeni atamalar yaptığını anlattı. Yenilere laf anlatmak hep daha zor oluyormuş. PKK'nın kitle stratejisi, mümkün olduğu kadar çok
örgüt kurup, herkese bir görev ve sorumluluk tevdi etmeye dayanıyor. Güneydoğu'da bu yüzden kilometrekareye düşen
legal-illegal örgüt sayısı insan sayısından daha fazla.
PKK, köylü kurnazlığı peşinde. Devlet içindeki KCK konusunda prensip-strateji tartışmasını
Gülen Hareketi ile
AK Parti hükümeti arasında bir kutuplaşma olarak takdim ediyor. Karayılan'ın KCK tutuklamalarının akabinde
Gülen Hareketi'ne açtığı siyasî savaş, bu kurnazlığın eseri.
KCK operasyonları devlet adına vicdanî, insanî ve ahlakî bir mecburiyete dayanıyor. Bu mecburiyet, Kürt vatandaşlarımızı PKK'nın zorba düzenine terk etmemekten ibaret. KCK operasyonlarına karşı çıkmak, 'bırakalım PKK adam kaldırsın, tehdit etsin, orman kanunları işletsin' anlamına geliyor. Peki terör sorununun çözümüne hangisinin katkısı olur? KCK istediği gibi at oynatırsa, PKK'nın arkasındaki kitle desteği hızla erir. Peki buna vicdanen izin verebilir misiniz?
Çözüm, uygulanacak hukukta aranmalı. Silah kullananlar, zorbalık yapanlar, tehdit edenler ile 'medyatik' figürler birbirinden ayrılmalı. Bu tutuklamalara 'şiddet' unsuru üzerinden ince bir ayar getirilmeli.
Kurban Bayramı'nızı
tebrik ediyor; hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.