KCK operasyonlarını eleştirenler üçe ayrılıyor:
Küçük bir klik olan birinci grup, KCK'nın ne olduğunu samimi olarak bilmeyenler.
Niteliği ve sonuçları ne olursa olsun çözüm diyerek KCK'yı görmezden gelenler ikinci grubu oluşturuyor.
Devletin
terör örgütüne karşı
legal ve meşru
silah kullanımını "şiddete karşı şiddet" olarak tavsif edenler...
KCK'yı hukuksal, toplumsal, demokratik, insani ve siyasi açıdan değerlendirmeyip sadece izafi bir felsefi boyutta görerek, KCK'nın illegal ideolojik ve örgütsel yapısına devlet ve millet yanında yer açılmasını isteyenler...
DHKP/C,
TİKKO,
Hizbullah ve
MLKP gibi
terör örgütü operasyonlarına ses çıkarmayıp, onlardan daha hassas bir şekilde yürütülen KCK soruşturmalarına baş kaldıranlar...
Kendi çözüm modellerinde terör örgütüyle asırların ördüğü meşru bir devleti ve toplumu aynı kefeye koyanlar...
Hepsi bu ikinci grupta.
Bu yelpaze genellikle eski
tüfek devrimci solcu olan, BDP dışı, liberal demokratlarla etkinliğini hissettiriyor.
"
PKK silah bıraksın demek olmaz, ben de olsam bırakmam" diyen
Cengiz Çandar, terörün acıtıcı ve kanlı lisanını yavaş da olsa görmeye başlayan
Ahmet Altan, demokratik devlet olgusunu terör örgütünün kırmızı çizgilerine mahkûm eden bir çözüm felsefesinin sahibi Hasan
Cemal ve konuya liberal bir fildişi kuleden
bakan Oral Çalışlar bu grubun önemli simalarından.
Samimiyetle çözüm istiyor olabilirler.
Ama uluslararası meşruiyete sahip bir devlet olmanın ciddiyetini, kır ve şehir gerillacılığı anlayışıyla karıştırmamak gerekiyor.
Üçüncü grupsa KCK operasyonlarını misyonları gereği eleştirenler ki bu grup sadece KCK ve BDP mahfillerinden ibaret değil.
Son görünümde KCK-PKK operasyonlarını açıkça kınayan
CHP'nin hangi gruba dâhil edilmesi gerektiğini sizin takdirlerinize bırakıyorum.
CHP açısından KCK operasyonlarını sekteye uğratmak ve kamuoyunda mahkûm etmek,
Ergenekon ve
Balyoz davalarını da refüze etme cazibesini taşıyor.
Sonuçta
siyaset ve basın arenasında her üç grubun da temsilcileri var.
Her üç grup da KCK operasyonları sebebiyle gerçekleşen tutuklama kararlarını, "toplu tutuklamalar yanlış" ifadesiyle dillerine pelesenk etti.
Hele "CHP'li"
Sezgin Tanrıkulu söze
insan hakları uzmanı bir
hukukçu olduğundan başlıyor, "
delilsiz, ne olduğu belirsiz" ifadeleriyle veryansın ediyor savcılara ve soruşturmalara.
Halen
gizlilik kararının devam ettiği soruşturmada delil durumunu ne zaman gördün?
Terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak suçlamalarıyla tutuklamaya sevk edilen zanlılar için "neden suçlandığı belirsiz" hezeyanlarını hangi "hukuk fakültesi" öğretiyor?
KCK operasyonlarını yürüten savcıların her biri Sezgin Tanrıkulu'nu okutacak seviyede hukuk birikimine sahiptir.
Nereden biliyorsun demeyin biliyorum da konuşuyorum.
Ceza yargılamasında "toplu tutuklama" gibi bir tabir yoktur.
Eğer çok sayıda tutuklama kararının verilmesi kastediliyorsa, o "toplu tutuklama" kararları örgüt suçlarının klasik karakteridir.
Bazı okuyucularımın dediği gibi TMK'na göre değil, AB ülkeleri terör yargılamaları ortalamasına göre düşünüyorum.
Terör örgütü varsa bu örgütün çok sayıda unsuru vardır.
Hele yılların beslediği KCK teröründe.
Peki, KCK operasyonları yapılmazsa ne olur?
Sınır bölgelerinde verdiğimiz iki rakamlı şehit sayılarını, şehir merkezlerinde veririz.
Hem de bombalı saldırılarla değil, en az 20-30 kişilik grupların teçhizatlı ve planlı saldırılarıyla.
Dikkat edilirse terör örgütü metropollerde ancak bombalı saldırılarla etkili olmaya çalışıyor.
Zira silahlı HPG unsurlarının
İstanbul,
Ankara ve
İzmir gibi metropollerde
Çukurca,
Aktütün ve
Dağlıca gibi planlı askeri saldırılarda bulunma potansiyeli henüz yok.
Ama KCK sistemi tamamlandığında dağ metropollere inmiş olacaktır.
İstanbul, İzmir veya Çukurca, Dağlıca.
Fark etmeyecek.
Artık eylemi yapan
militan dağdaki değil şehirdeki inine çekiliyor.
Kan döktüğünde sarp kayalıklardan kaçıp üssüne ulaşmak yerine yoldaki araca atlayıp şehrin göbeğine geliyor.
Şunu unutmayalım.
KCK operasyonları terör sorununda çözüm için değil,
adalet içindir.
Masum insanların hayatını korumak içindir.