Yirmi yıl önce, Türkiye'de "
Saddam'ı tutan" şaşkınlar vardı...
Bunlar niçin Saddamcı kesilmişlerdi? Turgut
Özal, Saddam Hüseyin'e karşı olduğu için.
Kimileri Saddam'ın "Amerika'ya kafa tutmasından" hoşlanıyorlar, onu "
devrimci bir Üçüncü Dünya lideri" falan sanıyorlardı. İran'a karşı durduk yerde başlattığı savaş süresince aldığı büyük çapta borcun üstüne yatmak için durduk yerde Kuveyt'e saldırıp işgal etmesini "kendi açısından haklı bulduğunu" söyleyen politikacılarımız bile vardı. Solculuk ayağından kalkıp Bağdat'a gidenler, Saddam'a "
destek ziyareti" yapanlar da görüldü. (Utandılar da, aynı saçmalığı Muammer
Kaddafi konusunda sergileyemediler, hayatta olanları yani.)
Bu arada biz de, mizah dergisi çıkaran bazı kafasız gecekondu çocuklarından epey
hakaret yemiştik tabii... Saddam'ı tutmadığımız için. (Şimdi de Kılıçdaroğlu'nu tutmadığımız için aynı hakaretlere uğruyoruz ama seçimden beri sustular bacaksızlar.)
Bir baktık, şimdi de
Suriye'ye gidip Beşar
Esad'a destek verenler türemiş.
Eh,
Tayyip Erdoğan ile Esad "
papaz oldular" ya, elbette Esad'a arka çıkmak elzemdir!
Şam'a giden
takım, hiç de şaşılmayacak şekilde,
CHP Kadın Kolları yöneticileri ve bazı kadın milletvekilleri. Aralarında bazı "nasyonal sosyalistler" yani faşistler de varmış. (Ekibe bak, cumhuriyet mitingi gibi maşallah.)
Öyle ya, "
Amerikan emperyalizminin oyunlarını" da bozmuş oluyorlar.
Suriye'de
Sünni çoğunluğu katleden
Alevi azınlığa destek vermekle CHP seçmeni de hoşnut ediliyor, hele başkanlarının memleketi olan
Tunceli tarafları...
Üstelik, Saddam'ın da Esad'ın da partisi ne de olsa aynı parti, BAAS Partisi!
Biri BAAS'ın
Irak kolu, öteki Suriye kolu, eh, bizimkiler de "Turkish BAAS"...
Asker-
sivil seçkinlerin hegemonyasına dayalı, ya açıkça diktayla ya da daha yumuşak bir otoriter yönetimle "halkı adam etmeye" yönelik
vesayet politikaları...
(Asker-sivil "aydınlar" denir hep...
Bazı gazetecileri ve üniversite hocalarını anladık da bazı
darbeci paşaların nerelerinin "aydın" sayıldığını hep merak etmişimdir...)
Fakat ben kendilerini kutluyorum. CHP'li kadınları yani.
Kış kışlığını, kuş da kuşluğunu yapmalı!
Herkes rengini, niteliğini belli etmeli.
Dürüst olmalı. Takiyye yok!
Bakınız, kamuoyunun baskısıyla önceleri yeni anayasaya "eh, olsun bari" demek zorunda kalanlar, birer ikişer dönmeye başladılar.
Ekmek parası uğruna "muhalifi oynamak zorunda kalmış" bazı gazeteci arkadaşlar artık cesaretlerini topladılar, korkularının ecellerine faydası olmayacağını gördüler (o "mesleki ecel" de çok yakındır), artık açık açık "yeni bir anayasaya gerek yoktur" diye yazabiliyorlar...
Aynı içtenliği politikacılardan da bekleriz.
Süheyl Batum çıksın, "biz Kenan'ın zagonundan memnunuz ama çaresiz kaldık, değişiklik çalışmalarına katılır gibi yapıp aslında kösteklemek için deveye
hendek atlatıyoruz" desin, saygı duyalım.
Kılıçdaroğlu "istemiyorum" desin, vallahi alkışlayalım.
Yeter ki
İstanbul Barosu gibi dürüst olsunlar.
İstanbul Barosu cumhuriyet bayramında kendi kafasının dengi gazetelere ilan verdi, yeni bir anayasa istemediğini açık seçik beyan etti. Hatta "karşı koyacağız" falan demeye de getirdi.
Vay be, davavekili iradesi milletvekili iradesinin üstüne çıkmış. Ne bu? "Hâkimiyet- i milliye"ye karşı "hâkimiyet-i avukatiyye" falan mı?