Van depreminde 48 öğretmen hayatını kaybetti; 10'u yaralı, 40'ı ise kayıp. Bunlardan bazıları uzun bir bekleyişten sonra kadroya alındıkları için başları göğe eren, işe yeni başlayan
gençler.
Deprem,
pazar günü değil de, hafta içinde olsaydı, sanırım okullarda çok daha büyük kayıp verilecekti.
Van'da, genç
yaşlı, çoluk çocuk, bebek, herkes ağır bir dram yaşadı; yaşıyor. Ama öğretmenlerin üzerinde özellikle durmak istiyorum. Zira onların dramı, eğitim fakültelerinden
mezun olur olmaz başlıyor; kadro peşinde koşuyorlar; "eş durumundan" atanmayı bekliyorlar; bir bakıyorsunuz
Kürtçe eğitim talebi karşılanmayan
PKK, onları kaçırıyor. Ve deprem de, onları vuruyor.
***
Milli Eğitim Bakanı Ömer
Dinçer, Merter Platformu'nun Beyti Restoran'da düzenlediği bir toplantıda, atama bekleyen öğretmenlere
cevap vermiş.
Öğretmenler, "150 bin açık var" diyorlar ya, Dinçer bu görüşe
itiraz ediyor: "Ancak ideal bir okullaşma oranında açık 150 bin. Şu anda hiçbir
ders boş geçmiyor. Çünkü 60 bin
ücretli öğretmen istihdam ediyoruz."
Dinçer, baltayı taşa vuruyor. Neden mi? Milli Eğitim'in en fazla
eleştiri alan uygulamalarından biri "ücretli öğretmen" istihdamı. Ücretli öğretmenler, kölelik maaşıyla çalışıyorlar; güvenceleri yok.
Lise mezunları dahi ücretli öğretmen olarak atanabiliyor. Ders başına aldıkları para 6 lira; buna göre en fazla ayda 700 lira ellerine geçebiliyor.
Bakan Dinçer, "55 bin kadrolu" sözü gerçekleşmediği için özür dilemişti.
Özür yaraya merhem değil. Hiç olmazsa, 60 bin ücretli öğretmen yerine kadrolu istihdamın yolu açılsın. Böylece, düşük ücretlerle bir sömürü düzenini devam ettirmek yerine, daha yüksek standartlı bir eğitim kadrosu oluşturabilir ve eğitimin kalitesini arttırabilir. Hem de "ücretli" ve "kadrolu" öğretmen tefriki ortadan kalkar.
Depremden bir iyi bir kötü haber
Azra bebeği annesi göçük altında önce sütüyle besledi, sonra tükürüğüyle oyaladı. Her ikisi de, sağlıklarına kavuştular.
Azra bebek, depremin acıları içinde filizlenen umut ışığıydı.
Öte yandan, Gedikbulak İlköğretim Okulu yerle bir oldu. Ama hiç değilse Pazar gününe denk geldiği için kayıp yok.
Radikal gazetesi, 2010'da TBMM'de kurulan Deprem
Araştırma Komisyonu'na bilgi veren
Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerine dayanarak, Türkiye'de okulların sadece % 10'unun sağlam olduğunu yazıyor. Nasıl büyük bir tehditle karşı karşıya olduğumuzun farkında mıyız? Güçlendirme projeleri hangi hızla yürüyor? Ne zaman tamamlanacak? Bütün okulların depreme dayanıklı hale getirilmesi için 10 milyar liralık kaynağa ihtiyaç varmış. Acaba, yeterli kaynak ayrıldı mı? Bence, her okula akıllı
tahta tahsis etmek yerine, bir kuruşumuzu bile ziyan etmeden yapıları güçlendirmeye öncelik vermeliyiz.