Yaşam insanla başlar insanla biter, tıpkı Van’da, Erciş’te olduğu gibi... Azra bebeğin kurtulması bir mucizedir; gözlerimizden sicim sizim yaşlar inerken dua ederiz, dudaklarımızdan “
Allah’ın verdiği canı Allah’tan başkası alamaz” cümlesi dökülür usulca. Ardından Yunus düşer aklımıza. Enkaz altında saatlerce bekleyen
Erdal Yunus.
İnternet başında yakalar Azrail Yunus’u. Gözlerimizin önünden o inanamayan bakışları; 12 yaşın masumiyetini haykıran kapkara gözleri, kimbilir ne zaman kaybolacak? Enkazdaki o fotoğraf, kafa kağıdındaki resminin dışında ilk görüntüsüymüş. Ona rahmet dileriz Allah’tan, “nurlar içinde yat yavrum” diye mırıldanmaktan öte bir şey gelmez elden ne yazık ki.
***
Ve gencecik öğretmenlerin mutlu günlerinde çekilmiş resimleri, yüreğimizi tuz buz eder. İşte Alime Paşa; daha 25’inde; umut dolu, ilk görevine gittiği Erciş’ten omuzlar üstünde,
tabut içinde dönüyor doğduğu yere. Ya Güldane’yle Ümit Erdal? Yaşamın baharında, nikah kıymanın coşkusu,
düğün hazırlıklarının
tatlı heyecanı, çeyizlerini yerleştirdikleri yuva... Başlarına yıkılan
çürük ev ve hoşgeldin
ölüm. Güldane 28 yaşındaydı eşi Ümit’se daha 30. Gencecik bir öğretmen ve de
yiğit bir polis. Geride kalan fotoğraftaysa minik bir bebek...
Ölüm telefonda yakalamış Hacer Özgür’ü. İzmir’deki nişanlısıyla konuşmaktaymış, yer yarılıp gök titrediğinde. O da öğretmen; o da ilk görevinde. Ya Melike Atman için ne diyeceksiniz! Melike 5 yaşında bir aileye evlatlık verilmişti. Kimileri öz anasıyla babasının
Dinar depreminde öldüğünü yazdı önceki gün. Melike’yi evlat edinenlerin nedeni bilinmez bir beyaz yalanıydı bu aslında. Depremde öz anasıyla babası ölmedi Melike’nin.... Kendi öldü! Rengarenkken birkaç saniyede
siyah beyaza dönüşen, geçecek yıllarla da sararacak fotoğraflarda artık yaşayabilecek iki matematik öğretmeni,
Emel-Özgür Subaşıay... Emel-
Oktay Türkoğlu,
Alparslan Altuntaş, Sema Ertürk... Hepsi de
yaşamlarının ilk baharında, Erciş’te son baharın kışa dönüşümünü göremeden toprağa düştü.
Öğretmenler, yörenin gençlerini yarınlara hazırlayacak pırıl pırıl insanlar bir vardı bir yok oldu... Van’dan bir kaç insan manzarası.
Ve Hüseyin Özay’ın “YIKILAN BİNALARI ÖLÜ MÜHENDİSLER DENETLEMİŞ” haberi, bir tokat gibi patlıyor yüzümde STAR’ın birinci sayfasından. Depreme dayanıklı olup olmadığını saptamak
amacıyla görevlendirilen şirketler, salt para kazanmak için ölü mühendisleri kadrolarında görevli olarak göstermiş, onların “imzaları” atılmış kırılasıca ellerce denetim raporlarına... Bu insanlıktan pay almamış kişiler ne yapmak gerekir sorarım size. Bu, önceden tasarlanmış cinayetir! Şu anda yasalar
para cezası öngörüyor olsa bile, gerekli düzenlemelerin Meclisten çıkarılması lazım hiç zaman yitirmeden.
Van’dan ve Van’ın hemen yanıbaşından insan manzaraları... Üç gündür kuru ekmeğe talim ediyor, gözünün feri sönmüş Molla
Kasım köylüsü. Topu topu 16 çadır ulaşmış, yiyecekse henüz kapıyı çalmamış... Ölenlere rahmet dilemek, kalanlaraysa el uzatmaktan öte bir şey yapamıyoruz... Allah beterinden saklasın diye mırıldanabiliyorum sadece.