Prof. Dr. Şerif
Mardin'in Neşe Düzel'e verdiği
Türkiye'de
İslam konulu mülakatı (
Taraf 10-11
Ekim) okurken beni düşündüren konulardan biri şu oldu: Şüphesiz Mardin tarafından değil, ama otoriter
laiklik yanlısı çevrelerde pek anlaşılmayan bir husus, tıpkı modernizmin olduğu gibi, dinlerin, bu arada İslam'ın da hem baskıcı, hem özgürlükçü yorumlarının bulunduğu.
Basitleştirmenin mazur görüleceği umuduyla, aşağıdaki ayrımlara dikkat çekmenin yararlı olacağını düşünüyorum.
Modernizm, bir ayağıyla eleştirel akla, öteki ayağıyla bilimi kullanarak mükemmel topluma ilerlenebileceği fikrine dayanıyordu. Denebilir ki eleştirel aklı esas alan (bilimi de eleştirel akla tabi tutan) toplumlar, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiye, açık topluma yöneldi. Bu toplumlarda milleti etnik kökenle, ırkla değil yurttaşlıkla tanımlayan, din özgürlüğünü tanıyan, devletin farklı inançlara eşit mesafede durduğu rejimler hakim oldu. Bilimi kullanarak mükemmel topluma ilerlenebileceği fikrini esas alan, köktenci modernizmin uygulandığı toplumlarda ise kişi özgürlüklerini boğan, etnik-ırk temelli millet anlayışını, tekkültürcülüğü, farklılığa saygısızlığı dayatan, faşist, Nazi ve komünist türden otoriter-totaliter rejimler ortaya çıktı.
Dinlerin baskıcı (köktenci/fundamentalist) yorumları, kişi hak ve özgürlüklerine saygı göstermediği gibi çoğunluğun dinsel kimliğini toplumun bütününe dayatma eğiliminde oluyor. Dinlerin özgürlükçü, liberal yorumları ise, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine, yurttaşlığa dayalı millet fikrine, yani milliyetçiliğin liberal yorumuna yakın duruyor, kültürel farklılıklara saygıyı telkin ediyor.
Bütün öteki dinler gibi İslam'ın da baskıcı (köktenci/ fundamentalist) ve özgürlükçü (yani liberal) yorumları var. İslam'ın özgürlükle bağdaşmadığı iddiası, İslam'ı teokrasiyle ve şiddetle özdeşleştiren, Batı dışı toplumların hiçbir zaman özgürlükçü demokrasiler kuramayacaklarına dair, Oryantalist yaklaşımın bir sonucu. İslam dünyasında "liberalizm" kavramı,
yabancı egemenliğini, vahşi kapitalizmi, ahlak düşkünlüğünü, İslam'a düşmanlığı çağrıştırabildiği için liberal İslam düşüncesinin temsilcileri bile bu sıfatı kabul etmeyebilir.
Ama bu, bir İslam liberalizmi akımının, yani İslam'ın teokrasiye (din adamları egemenliğine) karşı çıkan;
ifade özgürlüğü dahil temel hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, kadınların ve gayrimüslim azınlıkların haklarını savunan; yurttaşlığa dayalı millet fikrini; eleştirel aklı benimseyen yorumlarının var olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. (İslam'ın özgürlükçü yorumları için Leonard Binder ve Charles Kurzman'ın "Liberal İslam" başlıklı kitaplarına bakılabilir.) Günümüz dünyasında liberal İslam akımının başta gelen temsilcileri arasında İranlı düşünür Abd
ülkerim Soruş ve (Tunus'ta seçimleri kazanan Nahda/Yeniden
Doğuş Partisi'nin lideri de olan) Raşit Gannuşi sayılabilir.
İslam'ı anlama çabasında unutulmaması gereken bir ayrım da, geleneksel ve modernist İslam ayrımı. Geleneksel İslam bir yanda çoğunlukla ulemanın (din bilginlerinin) temsil ettiği kitabi (genellikle siyasi otoriteyle barışık) yorumlar ile öte yanda
halk İslam'ı (tarikat ve cemaatlerin) yorumlarını içeriyor. İslam'ın genellikle aydınlar tarafından geliştiren modernist yorumları siyasete de uygulandı. Bu bağlamda, bir yanda köktenci İslam ile köktenci modernizmin (Leninizm) sentezini yapan, 1960 ve 1970'lerde Mısır'da Seyyit Kutub ve Pakistan'da
Mevlana Mevdudi tarafından geliştirilen ve 1990'larda
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide ile birlikte enternasyonalist bir kisveye bürünüp şimdilerde etkisini yitirme sinyalleri veren radikal yorumlar ortaya çıktı. Öte yanda ise özgürlükçü İslam ile eleştirel akla dayalı modernizmin sentezine yönelen; başta Türkiye'de AKP, Tunus'ta Nahda partilerini doğuran (
Müslüman Demokrat) yorumlar gelişmekte.
Muhakkak ki Türkiye İslam'ın özgürlükçü yorumlarının ağırlıkta olduğu bir ülke. Bunun nedenlerine gelecek yazıda değineceğim.