-Futbol
haftasonu ruhumuzun bitkin düştüğü deprem felaketi ve
terör acısıyla törpülenen dramatik bir kara kâbus gibiydi. Sahaya çıkmak,
oyun oynamak fiillerinin soyunma odasında bile taktik,
teknik, galibiyet ve puan hesaplarından daha fazla zihinde yer kapladığı onlarca maç oynandı.
Hüznün gölgesinde karmaşık oyunlar izledik.
Antalya-
Galatasaray maçındaki sıfırın altı kaliteyi,
Bursa-
Trabzon maçının ihtişamlı sahnesi ancak dengeleyebildi. Samsun'un Fener savunmasına
pazartesi akşamı
Mersin'in
Beşiktaş ağırlaması eşlik etti.
Birbirinden farklı 4 oyun izledik. Yüksek kaliteyi
oyuncu hatalarının yarattığı Bursa-Trabzon maçı en
tercih edilir olanıydı. Günlerdir beklediğimiz
Burak-
Serdar eşleşmesinin dramatik bir geri pasının penaltıyla sonuçlanmasıyla finalize olması bile başlı başına bir yazı konusuyken,
Alex'in oyuna birkaç maçlık da olsa hükmedememe lüksü ayrı bir hoşgörüydü
tartışmasız.
Her şeye rağmen ekranın bize sunduğu
Kayseri'nin Sivas'ı 6-2 yendiği görkemli oyun ile İngiltere'deki Manchester derbisinin 7 gollü izlencesi bir başka başlık gerektiriyor. Açık oyuna övgü kaybedenin ağırına gitse de kazanan sadece bir taraf değil aynı zamanda
seyirci oluyor. Durumu
Çağdaş Atan özetlemiş "Top oynama sevdamız başımıza iş açtı." demiş Mersin İ.Yurdu-Beşiktaş maçı sonrasi mağlubiyeti yorumlarken. Çağdaş'ın söyledikleri bir parça bizim çağdaş olmayan
futbol mantalitemizin fotoğrafını çekmek anlamına geliyor. Kuvvetli rakiplere karşı topun hakimiyetinden vazgeçerek alan daraltan, kapalı oynayan
Anadolu takımlarını
tarif ediyor. 2000'lerin ortasına kadar İstanbul'da beraberlik hedefli oynayan Anadolu takımları, evlerinde ise çok nadir oyunun tam kontrolüne odaklı sahaya çıktılar. Ersun Yanal takımlarının yarattığı cesaret üzerine teknik adamların hücum oynama tercihleri belirmeye başladı. Bu durum aslında transferin kolaylaşması ve gelen yabancıların skora yönelik karakterler olmasıyla açıklanabilir. Artık teknik adamlar oyuncularına kuvvetli takımlara karşı topun arkasına geçip bekleme felsefesini kabul ettiremiyordu. Zaman, teknik adamları ellerindeki oyuncu yapısı nedeniyle açık oynatmaya zorladı. Daha ofansif düşünen
futbolcu sayısının artması bunu gerekli hale getiriyor. Son birkaç sezondur açık futbolu tercih eden takımların aralarında oynadıkları maçlar akıllarda kalırken, geleneksel rakibi oynatmama üzerine kurulu mantalite popülaritesini kaybetmeye başladı.
Çağdaş'ın takımın topla fazla oynayıp kontrolsüz skor
arama isteğine eleştirisini anlayabilmek aslında pek kolay değil.. Mağlup takımın atak oynaması kadar doğru bir strateji olmayacağı açık değil mi? Türk futbolunun
Nurullah Sağlam gibi, açık ve ileride oynamayı,
Ertuğrul Sağlam gibi tüm mevkilerin oyuna katılımını sağlayan düşüncesi gibi denge felsefesini şiar edinen teknik adamlara ihtiyacı var. Çağdaş'ın bakış açışı sadece oyunun bir bölümü için "çağdaş" bir düşünce o kadar... Şuna da şüphe yok ki, son 2 yıldır oyun ve sistemler üzerine basın açıklamalarında cesur konuşan futbolcularla ligimiz önce demokratik bir tartışma platformuna, sonra seyirci için oynayan takımlar topluluğuna dönüşecektir.
DERBİYE DOĞRU
Beşiktaş-
Fenerbahçe maçı öncesi herkes haliyle iki takımın hangi kadrolarla nasıl oynayacağını merak ediyor. Carvalhal'in rotasyon yoluyla dinlendirdiği takımdan çıkaracağı 11 çok belirleyici olacak.
Tel Aviv ve
Stoke City maçlarının ilk yarılarındaki hızlı pas ve ileride çok adamla oynanan oyunun skor üretilmesi kaydıyla Beşiktaş için kazanma yolunda en büyük avantaj olacağı kesin gibi... Bu bölümde golü bulamadığı takdirde ise birçok lig ve
Avrupa maçında olduğu gibi fiziksel düşüşün Fenerbahçe lehine işleyeceği çok net... İşte bu aşamada iki haftadır kendini zihinsel ve bedensel olarak bu maça hazırladığı gözlenen Alex büyük koz olacaktır. Fenerbahçe'de forvet konusunda yaşanan problemin nasıl giderileceği Aykut
Kocaman tarafından biliniyor. Beşiktaş'ın hâlâ anlaşılmayan oyun yapısı, Fenerbahçe'nin bilinen ancak hasarları olan futboluyla yeşil sahada aksiyonu bol bir gösteriye dönüşecek.
Carvalhal'in Almanları kullanma vizyonu,
yerlileri yerli yerine yerleştirme becerisi ancak Q7 ve arkadaşlarının işine katkı sağlar, yoksa Kayseri maçı seçimleri gibi bir çılgınlık
Aykut Kocaman'ın yine bir deplasmandan kolay galibiyetle dönme planına yardımcı olacaktır.
HİKMET BİLA
NTV'de çalıştığım dönem tanıdım Hikmet ağabeyi. Bir beyefendiydi, iyi bir dinleyici ve açık sözlü bir anlatıcıydı. Her daim açık olan odasından içeri girdiğinizde ayağa kalkıp, saygı ve hürmetle karşılardı. Her konuda fikrine başvurulabilecek bir kaynaktı. Meseleleri pozitif taraflarıyla görmeye eğilimli sımsıcak, abilerin abisi bir adamdı. Hakan Dilek'in eski futbolcuları tarif ederken sıklıkla kullandığı "mahallenin şık abileri" ifadesinin bendeki karşılığıdır Hikmet Bila... Maçları anlattıktan, bir stüdyo programını bitirdikten sonra servise dönerken hep onun odasının olduğu tarafı tercih ederdim. Ondan bir iki kelime övgü duymak ruhumun ilacı gibiydi. Selamlaşma kültürünün son temsilcileri arasındaydı.
Medya Mahallesi'nin şık abisine Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanı
cennet olsun.