Evet, tartışalım... İçinde “İhmal”, “
karakol”, “gafil avlanmışız” geçen cümleler kuralım; kamu otoritesini daha “güvenlikli karakollar” inşa etmeye zorlayalım ama
terörün güvenlik duvarına tosladığında bitmeyeceğini, başka alanlar bularak varlığını sürdüreceğini bilelim.
Şunu söylüyorum.
Karşımızda,
hedef gözetmeden öldüren vahşi bir
örgüt var.
Kürt, Türk dinlemeden öldürüyor...
Çocuk öldürüyor...
Anne karnındaki bebekleri öldürüyor...
Bu örgüt, düne kadar, varlığını birtakım “taleplerle” ilişkilendiriyordu.
Bölgesel
destek de buluyordu.
Bu destek, bazen, siyasal bir tutum olarak da ortaya çıkıyordu... Hâlâ çıkıyor.
Hemen aklımıza, “Kürt halkının yegâne temsilcisi” olduğunu iddia eden BDP (ve destekçisi olan unsurlar) geliyor.
Bu parti, ne yazık ki, “şiddeti” tecrit edecek bir tutum içinde olmadı.
Hatta, bazı siyasal ve hukuki kazanımların, şiddet politikalarının bir sonucu olduğunu ileri sürdü.
Politikasını da bu kabul üzerine kurdu.
Kürtlerin iade edilen hakları, “şiddetin” bir sonucu değildi oysa.
Bu haklar, Türkiye’nin yönelimi (
tercihleri) çerçevesinde “hak” olarak değer kazanmış ve iadesi yoluna gidilmişti.
Çünkü, “
Kürt sorunu” olarak daralttığımız şey, devasa bir “devlet sorunu”ydu v
e devlet ceberut yüzünü sadece Kürtlere değil, Türklere de gösteriyordu.
Bu dönem kapandı...
Çünkü, duruma “
siyaset” el koydu ve vesayetçi (ceberut) devlet düzenine son verdi.
Hakların iadesi de, bu çerçevede mümkün olabildi.
Dolayısıyla, şiddetle “talepleri” ilişkilendiren siyasetin ya da (terör politikalarının) altı boşaldı.
Madem her şey iyiye gidiyor ve Kürt talepleri karşılık bulabiliyor, bu
terör saldırısı da nerden çıktı?
Problem de burada odaklanıyor işte...
Demek ki, sorun, sadece “haklar” ve “talepler” değilmiş.
Silvan’la başlayan sistematik terör saldırılarını “gerekçelendiren” çevreler (bazı
siyasi partiler, bazı
sivil toplum kuruluşları, bazı kanaat önderleri), dolaylı ifadelerle, meseleyi yeniden “haklar” ve “talepler” çerçevesine taşıdılar.
Örgütün vahşi saldırılarını açıkça kınamak yerine, teröre gerekçe üretme yolunu tercih ettiler.
Dün, internette bir haber gördüm.
PKK’nın eylemlerinden rahatsız olan internet kullanıcıları “Benim için öldürme” sloganıyla, bir
internet sitesi kurmuşlar.
Sitede şu ifade dikkat çekiyor: “Kürdüm ve PKK benim için öldürüyorsa, öldürmesin...”
Şu ana kadar 50 bin
imza toplanmış.
Bir bilgisayardan, sadece bir kez
kayıt yapılabiliyor, yani sadece bir kez imza verilebiliyor.
Silvan saldırısından sonra, Kürt analar, dolaklarını ve örtülerini yere sererek, terör saldırılarının arkasında olmadıklarını göstermişlerdi.
Bir anlamda, “Benim için öldürme” mesajı vermişlerdi.
Kürt halkının temsilcisi olduğunu iddia eden BDP (ve destekçisi olan unsurlar), teröre karşı net bir tavır geliştiremese de, Kürt halkı sesini yükseltiyor.
Bizi umutlandıran da bu işte... Bu sesin çoğalması lazım... Çünkü, bizi
cinnet ortamından kurtaracak olan bu sestir.