Dağlıca Komutanı
Onur Dirik'in Zaman'a yaptığı açıklamalar tarihî bir dönüm noktasını işaret ediyor.
Dokunulmazlık garantisi verenlerin can derdine düşmesi sonucu ortada kalmışlığın psikolojisiyle konuşuyor. Tahmin edilen, başka kaynaklardan doğrulatılan bilgilerin birinci ağızdan teyidi anlamına geliyor, söyledikleri. Aynı delikten defalarca ısırılıyor,
kopya baskınlarla onlarca şehit veriyoruz.
Aktütün Karakolu tam beş kez vuruldu. Dağlıca örnek olay şeklinde masaya yatırılıp
analiz edilirse, hangi hataların işlendiği anlaşılır ve yeni
Çukurca'ların önüne geçilebilir. Dağlıca'da bağıra bağıra gelen baskına
tedbir alınmadığı, istihbarat raporlarına rağmen önleyici müdahalede bulunulmadığı muhkem kaziye haline geldi. Burada can alıcı soru, önleyici müdahaleyi yapacak birliği tam ters istikamete kim yönlendirdi? Hata ve
ihmal zinciri mi var, yoksa ihanete mi uğruyoruz? Bu soruya tatmin edici cevaplar verilmediği müddetçe zihinleri kemirmeye devam edecek.
İki ay önce Aksiyon'da
Haşim Söylemez imzasıyla yayımlanan haberde eski bir
PKK yöneticisi şunları söylüyordu: "Bize haritalar getirildi.
Askerî, özel haritalar. Krokiler de vardı. Karakolların nerede olduğunu,
asker sayısı,
mühimmat durumu, komutanların özel ve genel durumları gibi bilgiler gelirdi. Bazen de kriptolu bilgiler getirilirdi. Bunları içimizdeki asker kökenliler hemen çözerdi.
Askerî haritalarda tabur, alay,
karakol ve devriye ekiplerinin güzergâhı bulunuyordu. Başarılı olan komutanların ne zaman izine gidecekleri, acemi asker sayısı, özel eğitimli askerlerin nerede görev yaptıkları gibi bütün bilgiler gelirdi. Bazen telsizlerdeki şifreler de ulaştırılırdı. Aynı kodla askerleri rahatça dinleyebiliyorduk."
İntihar saldırısı türü
eylemleri önlemek hakikaten zordur. Ama böyle yüzlerce kişiyle birlikte ve aynı anda 8 noktayı vuran saldırılardan şüphelenmek için yeterince sebebimiz ve tecrübemiz var.
Çukurca'da 24 askerimizin şehit edildiği saldırı ile bir taşla çok sayıda kuş vurmak hedefleniyor. Terör örgütünün hedefi, öncelikle hâlâ çok güçlü olduğu mesajını vermek. 'Sivil itaatsizlik' dedi, tutturamadı. Demokratik özerklik ölü doğdu. BDP'li milletvekillerinin
Meclis boykotu sonuçsuz kaldı. PKK da en iyi bildiği işe,
teröre geri döndü. Devleti barışa değil savaşa zorlamaya çalışıyorlar. 90'lı yıllara dönülse bundan en fazla PKK ve derinlerdeki hukuksuz devlet mutlu olur. İkisinin de üreyebileceği ortam böylece geri gelir. PKK'nın ikinci mesajı bir yanıltmaca; şiddetle sonuç aldığı yalanına dayanak arıyor. Halbuki hepimiz biliyoruz ki PKK'nın şiddeti yükselttiği dönemlerde karşı şiddet arttı ve hiçbir şekilde
demokratikleşme ve hakların iadesi gündeme bile gelmedi. "Verilen haklar bunları şımarttı" sözü anti demokrat cenahların eline verilebilecek en büyük kozdur.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun toplantı günü eylem yapmak, yeni anayasa sürecini baltalamak demektir. Öyleyse demokratikleşme hamlelerinden PKK'nın mutlu olmadığını söylemek için kehanete gerek yok. Hal böyleyken "verdikçe azıyorlar, azdıkça alıyorlar" tezleri doğru değil. Bu arada dış mihrakların PKK'yı kullanarak Türkiye'ye mesajı da çok açık: Dünyada barış havarisi kesileceğine önce kendi içinde barışı sağla.
Bizim çıkarmamız gereken dersler ise şöyle sıralanabilir: PKK/KCK sözcüleri devletle görüşmeler sırasında hükümetin kendilerini oyaladığını ileri sürüyordu. Ortaya çıkan
manzara tersinin daha doğru olduğunu gösterdi. PKK/KCK iyi niyetli yumuşama adımlarını şehirleri
bomba deposu yapmak ve dağı şehre taşımak için istismar etmiş. KCK, dağı şehre silahıyla birlikte indiren, şehirden dağa malzeme ve insan taşıyan bir mekanizma olarak
mevzi kazanmış. PKK, Çukurca eylemini 'KCK tutuklamalarına karşı yapılmış
devrimci bir
operasyon' olarak savunuyor.
Hani PKK ile KCK farklı şeylerdi?!.