Önce Zaman gazetesine konuşmuştu.
"
Saldırıdan 4 saat önce
operasyon yapacaktık, üstlerimiz iptal etti" ifadesi
Dağlıca'da sorumluluk bombasının pimini çekti.
Dağlıca'nın eski Tabur Komutanı
Onur Dirik, önceki gün de Habertürk'te Fatih Altaylı'ya konuştu.
Sözlerinin sonuna kadar arkasında olduğunu kesin bir üslupla belirtti.
"Üstüne düşeni fazlasıyla yapmış" bir
komutan edası vardı.
Oldukça rahattı.
Lakin gerek bölgeye dair fotoğraflı anlatımlarda gerekse saldırı sırasında kullandığı inisiyatifte, konusuna kâfi derecede hâkim olmayan bir
subay izlenimi bıraktı bende.
Fotoğraftaki vadide işaretli anlatım yaparken zorlandı.
En can alıcı noktalarda muhtemel hukuki süreci işaret edip söz söylemekten imtina etti.
"Saldırının yaşandığı dönemdeki üstlerin kimler olduğu belli" demekle yetindi.
Hâlbuki üstleriyle ilgili bazı isimler verip "bunların da soruşturulması veya yargılanması gerekir" tarzında bir beyan onu sorumluluk altına sokmazdı.
Zaten bu kişilerin soruşturulmasını kendisi istiyor.
Teröristlerin Dağlıca'ya getirdiği ve kullandığı doçkaların, saldırıdan sonra haftalarca orada kalıp da TSK tarafından nasıl ele geçirilemediğini açıklayamadı.
Elbette ki bu sorunun muhatabı sadece
Onur Dirik değil.
Dirik'in Dağlıca
raporuyla
tanık askerlerin Dağlıca anlatımları farklı.
Çatışma öncesi Keri Tepe'deki
asker sayısı 100'den 26'ya düşürüldü.
Onur Dirik ise Habertürk'te "nereden bileyim o saatte saldıracaklarını" dedi.
"Saldırıdan 4 saat önce operasyon yapacaktık" diyen ve Dağlıca'ya saldırı yapılacağını üstlerine defaatle rapor ettiğini ifade eden Dirik'in kritik nokta olan Keri Tepe'deki asker sayısını azaltması tutarlılık taşımıyor.
Fatih Altaylı'nın "Doçkalarla ilgili
arazi araması yapılmadı mı" sorusuna önce yapılmadığını, daha sonra da "yapıldı ama farklı bir AT (arazi tarama)" diyerek
cevap verdi.
Ve ilginç bir "bilgi"yi daha paylaştı kamuoyuyla.
Dağlıca'da öldürülen
terörist sayısından bahisle "bizim
cesetlerini saydığımız 36" dedi.
Hâlbuki 12 şehidimizi ve kaçırılan 8 askerimizi konuşmaktan kimse bu konuya odaklanmamıştı.
Sanırım Dağlıca'da öldürülen terörist sayısıyla ilgili haber de yapılmamıştı.
Onur Dirik'e göre kobralar Dağlıca'ya gelirken 10 terörist vurmuş, kendilerinin orada saydığı ceset sayısı da 36.
Yani bilinen en az 46 terörist cesedi.
Bu da işin başka bir yönü.
Neticede Onur Dirik'in kendine yönelik savunması beni çok tatmin etmedi doğrusu.
Askeri Mahkeme'yi de tatmin etmemiş olacak ki rütbe sökülmesi ve
ihraç cezasına muhatap oldu.
Bunlar bir yana, madalyonun öbür yüzünü kimse göz ardı etmemeli.
Nasıl
Ergenekon Veli Küçük ve İbrahim Şahin'in üzerine yıkılarak geçiştirilemezse, Dağlıca faciası da Onur Dirik'in üzerine
fatura edilerek bırakılamaz.
Güvenlik birimlerine yönelik soruşturmalarda suç sorumluluğu emir-komuta silsilesine göre şekillenir.
Bu sebeple sorumluluk silsilesi buhar gibi üstlere yayılır.
Zira üstlerin astları üzerinde çok etkin ve caydırıcı
yetkileri vardır.
İnternet Andıcı davasında E.
Org. Hasan Iğsız'ın dediği gibi; emir, onay ve talimat olmadan işlem yapılmaz.
Astın işlemlerinden ve eylemlerinden bilgisi olan üstler doğrudan sorumludur.
Dağlıca faciasında sorumluluk silsilesi, Onur Dirik'in rütbelerinin sökülmesi ve TSK'dan ihracıyla kesilmek mi istendi?
Bu soru kafaları kemirmemeli, Dağlıca'da görev ve yetki icra eden sıralı amirler soruşturulmalı ve yargılanmalıdır.
Tam zamanında (saldırıdan 4 saat önce) yapılması gereken isabetli bir operasyon kararının iptali ve aksine taburun başka bir istikamete yönlendirilmesi gerçekten vahim.
Dirik, saldırıdan 28 gün önce teröristlerin olağanüstü hareketlilik içinde olduğunu tespit ettiklerini söylüyor.
"Aldığım tedbirler olmasaydı şehit sayısı 100'ü geçerdi" diyen Onur Dirik iddialarında haklıysa, operasyon kararını iptal eden ve taburu aksi istikamette yönlendiren üstler'in hepsinin rütbesinin sökülmesi ve ihracı gerekir.
Ve tutuklanmaları...