Zeytinburnu'nda inşa edilen 155 metrelik gökdelen ile "
İstanbul'un
silueti" konulu yeni bir sorunsal girdi gündemimize.
Bu siluetin tarih boyunca hangi aşamalardan geçtiğini ve geçmişte kimlerin bu siluete eklemeler yapıp, kimlerin bu silueti değiştirdiğini pek düşünmediğimiz kesindir.
Üsküdar (Chrysopolis) Savaşı'nda (18
Eylül 324) Licinius'ı yenen Konstantin Roma'nın tek hâkimi olduktan sonra, bugünkü İstanbul'un olduğu yerde, bir döneme kadar kendi adı ile anılacak (Konstantinopolis) yeni başkenti kurdu.
İşte İstanbul'un siluetini ilk belirleyen imar faaliyeti bu dönemde yapıldı. Örneğin surlar, hipodrom hep bu dönemde inşa edildiler.
"İstanbul Silueti" denilince akla gelen eserlerden biri olan
Ayasofya'yı da
Bizans İmparatoru Justinyen 532- 37 yılları arasında yaptırdı.
Ayasofya'nın silueti
Fetih'ten sonra cami olan Ayasofya'nın silueti ise
Osmanlı döneminde dört tane minare eklenerek değiştirildi.
1600'lü yıllara kadar denizden bakıldığında
Sultanahmet'in siluetinde sadece Ayasofya vardı. 1609-16 yılları arasında Sedefkar Mehmet Ağa'nın mimarı olduğu Sultanahmet
Camisi inşa edilince bu siluet de değişti.
Aslında yarımadanın eski siluetini Mimar Sinan'ın yaptığı
Süleymaniye Camisi (yapımı 1551-58 arası) temelden değiştirmişti.
Tarihi yarımadada sanki yeni bir tepe oluşmuştu.
Bütün bu değişim gerçekleşirken o zamanlar medya da,
sivil toplum örgütleri de, çevreciler olmadığı için, kimse "Silueti değiştiriyor bunlar" diyerek yeni yapılara karşı çıkmadı.
Sürekli değişim
Kimse Sultanahmet Camisi'nin Ayasofyalı silueti bozabileceğini söylemedi.
Ya da 11'inci yüzyıla kadar Bizans imparatorlarının oturdukları, şimdiki Sultanahmet Camisi'nin bulunduğu alandan
Marmara Denizi'ne kadar uzanan ve 100.000 m²'lik bir alanı kaplayan "Büyük Saray"ın neden yok edildiğini kimse sorgulamadı.
Böylece her
padişah döneminde eklemelerle genişletilen Topkapı Sarayı'nın "Siluet"e eklenmesine razı olundu.
Eski İstanbul
Siluete tarih boyutunda baktığınız zaman bunun oluşumuna yön veren etkenleri de görürsünüz. Burada ilk önemli etken Bizans'ın siluetinin yerine Osmanlı'nın siluetinin geçmesi dürtüsüdür.
Ama bu her bakımdan olumlu yansımalar göstermemiştir.
Örneğin Orta Çağ'da İstanbul, dünyanın en düzenli ve bilinçli planlanmış, alt ve üst yapısı en gelişmiş kentiydi. Latin Amerika'ya giden
İspanyol ve Portekizli fatihler (conquiasdorlar), yeni kuracakları kentlere örnek olması için İstanbul'un şehir planlarını da yanlarında taşırlarmış.
Mesela Edirnekapı'dan Sultanahmet'e uzanan ve iki yanı
mermer heykellerle bezenmiş bir bulvar varmış Justinyen İstanbul'unda... Belisarius gibi imparatorluk generalleri,
zafer seferlerinde topladıkları ganimetlerle, vahşi hayvanlarla, bu bulvardan İmparatorluk Sarayı'na giderlermiş.
Cumhuriyet ilk döneminde İstanbul'un siluetine pek bir şey ekleyemedi.
Cumhuriyet İstanbul'u
Geniş bulvarların yapımı için Adnan Menderes'e kadar beklendi.
1950'lerde Hilton'un yapılması bir olaydı. Şimdi ise İstanbul'da sayısız bu çapta
otel var.
Ve gökdelen denilince akla
Barbaros Bulvarı üzerindeki
Karayolları binası gelirdi. Şimdi ise Zorlu'nun yaptığı
rezidans binaları bile bu binanın iki veya üç katı.
Evet... Cumhuriyet İstanbul siluetine nihayet eklemeler yapacak
ekonomik gelişmişlik düzeyine ulaştı. İki Boğaz köprüsü ve gökdelenler de bu siluetin parçaları artık.
Tabii ki bu arada estetiğin ve tarihi siluetin korunması da gözetilmek zorunda.
Ama korumaya çalıştığımız tarih de, bu siluetin değişiminin öyküsünden başka bir şey değil ki.