Barcelona-
Real arasındaki farkın da nedeni benzer.
Almanya’yla
Türkiye arasındaki farkların en belirgini de buydu: İyi
takımların oyununun merkezinde bir-iki iyi
futbolcu var (
Xavi-
Fabregas gibi,
Schweinsteiger gibi). Onların belinde görünmez bir halat bağlı; ve bu halatın 9 ayrı ucu kalan 9 oyuncunun üstünde adeta... Merkezdeki adam (
savunma görevlerini de yapmak kaydıyla) oyunu ne kadar önde oynarsa kalan 9 arkadaşını da o kadar ileriye taşıyor. O adam ne kadar geride kalırsa, takım da o kadar geriye sıkışıyor.
Galatasaray-
Bursa gibi defansif anlamda kuvvetli, taktik
disiplin doğruları yanlışlarından fazla olan iki takımı da birbirinden ayıran faktör o oldu:
Selçuk-Engin bellerinde bağlı halatlarla takımlarını yaklaşık bir saat öne çok iyi çektiler; NDiaye-Adem’se (defansif anlamda ne kadar iyi olsalar da) ilk yarıda Bursa’nın
el freni olmaktan kurtulamadılar. 45-80 arası maçın görüntüsünü değiştiren detay da aynı:
Insua (fiziksel olarak yarım saat dayanıklılığı olsa da) takımını daha fazla öne taşıyan bir isim.
Engin’in yorulması ve ardından sakatlanmasıyla da birlikte top Selçuk’tan Insua’ya, oyun da Galatasaray’dan Bursa’ya kaydı.
* * *
İki ayrı yarım maçın birini kazanan Terim’in de, diğerini galip bitirmeye çok yaklaşan Sağlam’ın da çıkaracağı dersler var: Kuvvetsiz
Riera,
rakip kaleye gelme niyeti olmayan
Eskişehir-
Ankaragücü karşısında sırıtmamıştı, ama Bursa önünde cılızlığı göze çarptı. Elmander’in savunmayı hücumda başlatması takdire değer; ama dengeli bir takım olabilmek için hücumu da geride başlatabilmek (yani
Gökhan Zan gibi Samsun’dan sonra Bursa’ya da bir gol
hediye etmeye kalkmamak) gerek. Sağlam’ın takımı duran topları hâlâ mükemmel kullanıyor; ama 45-50 metrelerden kazanılan frikikleri yıllardır gol pozisyonuna dönüştüren
Vederson bu kez durdu: Çünkü Galatasaraylılar savunmayı yayın önüne kadar çıkararak o topları etkisizleştirdiler.
Toplamda 3 puanı Galatasaray’a getiren faktörse tek kelimeyle “kalite” oldu. Sarı-kırmızılıların kulübesinde geçen yılın (Arda’yla birlikte) en iyi 3 adamından ikisi
Servet-
Baros ve
Arsenal kökenli
Eboue var. Ve Servet-Baros-Eboue’nin kulübede olması artık Galatasaray için olağanüstü değil, sıradan bir durum! İşte bu durumun sıradanlaşması da, bir takımı bazen sıradan çıkarabiliyor; Baros’un golü gibi gollerin motivasyonu da bu sıradanlıktan besleniyor.