1992 yılında o zamanki
Dışişleri Bakanımız
Hikmet Çetin Bey'le New York'ta Türk Evi'nde,
Bosna üzerine görüşmüştük.
Zaten oraya
Birleşmiş Milletler'de, Bosna meselesini görüşmek üzere gelmişti. O günlerde Hikmet Çetin Bey'in gazetelerde şöyle beyanatları çıktı: "
Balkanlar'da birçok ülkenin diplomatı bulunan bir toplantıya katılmıştım. Kaynayan Balkanlar nasıl durulur diye görüşmeler yapılıyordu. Batılı (muhtemelen Amerikalı) bir diplomat kulağıma eğilip; 'Bu, Tanrı'nın belası topraklarda siz beş yüz sene nasıl başarılı olabildiniz?' dedi... Bir seferinde
İsrail'e gitmiştim. O zamanki İsrail başbakanı bana '
Mısır sınırındaki, bir
Yahudi kasabasına gittim. Belediye başkanı Yahudi. Başladı konuşmaya. Mısırlılardan şikâyet ediyordu. Sonra döndü bana, bizim hükümetten şikâyete başladı. Ona dedim ki, 'Sen herkesten, her taraftan şikâyet ediyorsun, peki o zaman sen ne istiyorsun?' O zaman bana bakıp; 'Ben
Osmanlı adaleti istiyorum!..' dedi."
20
Nisan 2003 Pazar günü
CNN Türk kanalında konuşan
Abdullah Gül Bey şunları söyledi: "Geçen sene, milletvekili olarak Kudüs'te bir toplantıya katılmıştım.
Ortadoğu bir türlü durulmuyordu. Şimon
Peres de şikâyetçiydi. Ben Ortadoğu'nun Osmanlı döneminde çok güzel idare edildiğini söyledim.
Alman milletvekili 'Sayın Gül, bir Türk'tür.' dedi.
Şimon Peres 'Ne yapalım yani, buraları size mi verelim?' dedi. Ben de 'Dört yüz sene güzelce idare ettiğimize göre yine de öyle yönetebiliriz' dedim."
Macarlar tarafından yapılan araştırmalara göre, Osmanlı'nın Balkanlar'da yaptığı yatırımların, topladığı vergilerden daha çok olduğunu tespit etmişler... Evet ecdat arkasında çil çil kubbeler (Yahya Kemal'in ifadesiyle, 'Firûze kubbeler) bırakmış... Halbuki Batılı sömürgeciler, gittikleri ülkelerin yer altı ve yer üstü neleri varsa alıp götürmüşler. Afrika'da yerlileri hem kendi topraklarında
köle gibi çalıştırıp hem de
altın-
elmas ne varsa talan etmişler.
Yine Balkanlar'da, en çok kilisenin Osmanlı döneminde yapıldığı tespit edilmiştir. Balkanlar'da insanların dillerine de dinlerine de asla dokunulmamıştır. İşte o zamandan kalan mabetleri ve hiç değiştirilmeyen ve unutturulmayan dilleri meydanda... Bir de sömürgecilerin uğradıkları yerlere bakalım!..
Anadolu Ajansı'nın 25 Ocak 2011'de Budapeşte'den verdiği habere göre,
Macaristan Cumhurbaşkanı
Pal Schmitt,
İspanyol ABC isimli günlük gazeteye verdiği demeçte "Türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmemizi şans olarak tanımlıyorum." dedi. Schmitt, 1541-1686 yılları arasında Türkler tarafından idare edilen Macaristan için, "Ülkemiz Türkler değil de başka bir millet tarafından alınsaydı, dilimizi ve dinimizi değiştirmemizi isteyeceklerdi. Biz de asimile olacaktık. 150 yıl boyunca Macaristan, Türkler için stratejik bir yer oldu. Türk siyasetçilerle sık sık bir araya gelerek Türkiye'nin
AB üyeliği hakkında uzun görüşmeler yaptım. Yakl
aşık 100 milyonluk
Müslüman bir ülkenin AB'ye alınması için zaman gerekiyor." ifadesini kullandı.
Bilindiği gibi
Kanuni Sultan Süleyman 1541 yılında Budin'i fethetmiş, Budin 1686 yılına kadar tam 145 yıl boyunca, Macaristan'ın bazı yerleri ise 160 yıl boyunca Osmanlı hâkimiyeti altında kalmıştı...
Şimdi ise Gül Baba'mızdan sonra Orkide, Yasemin gibi
çiçek isimleriyle kurulmuş eğitim yuvaları ve sosyal derneklerle insanlarımız buralarda
hizmet vermek için gayret ediyorlar. Biz, yazımızı Temeşvarlı
Gazi Âşık Hasan'ın Nazlı Budin'i konuşturan şiiri ile son verelim:
"Olmuş idim bir zaman ben sedd-i İslam'a kilid
Nice canlar din yolunda uğruma oldu şehid.
Tâ
kıyamet haşroluncaya kesmezem Hak'dan ümid
Bir gün açıla baht-ı siyahım." der, Budin...