Atatürk'e hep "dincilerin saldırmasına" alışmışlardı, "liberal demokrasinin" görüş açısından "
eleştiri" gelince şaşırdılar.
Entellektüel geçindikleri halde kafaları pek fazla çalışmadığından, "
hakaret" ile "eleştiri" arasındaki koskocaman farkı da kavrayamadılar.
Oturup düşünmeleri gerekiyordu, bu zahmete katlanacak halleri yoktu
Örneğin, Atatürk'ün Serbest Fırka'nın yokedilmesine göz yummuş olmasını eleştirmek başka şeydi, Zübeyde Hanım'a en iğrenç ve çirkin iftiraları etmek bambaşka şey... Ama onlar arada fark göremiyorlardı.
Kolay mı, dünyaları yıkılıyor, tabuları sarsılıyor, hayatları boyunca güvendikleri "sığlık ve çapsızlık dağlarına" kar yağıyordu... Hem bilmiyorlar, hem öğrenmek istemiyorlar, hem de öğretene düşman kesiliyorlardı.
Kimisi ahmaklıktan, kimisi de düpedüz kıskançlıktan, bu sefer onlar saldırıya geçtiler... Hem de vahşice, hayvanca saldırıya...
O kadar gözleri dönmüştü ki, "Atatürk'ün niçin hiç
yurt dışı gezisine çıkmadığını" sorgulayan masum bir yazı bile, bunu "Atatürk düşmanlığı" olarak algılamalarına yetiyordu.
Neyse ki bu ülkenin savcıları bu ülkenin bazı gazetecileri kadar
küçük insanlar değiller de, eleştiri kovuşturmaya yol açmıyor.
Ama şimdi de o küçük insanlar başka bir beklentiye uyuzluk edecekler tabii.
Avrupa Birliği'nin Türkiye'deki gelişmeleri irdeleyen o bitmez tükenmez "ilerleme raporlarının" sonuncusunda, "Atatürk'ü Koruma Kanunu'yla ifade özgürlüğünün kısıtlandığı" belirtilmiş ve açıkça söylenmese bile kaldırılması istenmiş.
Hoppala... Avrupa da mı Atatürk düşmanı?
Hani yedi düvel hayrandı?
İstanbul'a gelen
yabancı yıldızlar ille de rakıyı, şiş kebabı, Türk kadınlarını ya da Türk erkeklerini, bir de Atatürk'ü çok sevdiklerini söylüyorlardı?
Tabii ki hayır. Avrupa'nın Atatürk'le bir zoru yok.
Fakat adamlar diyorlar ki: Çağdaş hukukta "kişiye özel
kanun" olmaz.
Nasıl "General De Gaulle'ü Koruma Kanunu" çıkarılamazsa, nasıl "Tayyip Erdoğan'ı Koruma Kanunu" çıkarılamazsa, bu da çıkarılamaz. Avrupa standartlarına aykırıdır. Ormanları koruma kanunu olur, kişiyi koruma kanunu olmaz.
Bu kanun,
İnönü tarafından falan değil,
Menderes tarafından, iktidarının hemen başında, 1951 yılında çıkarılmıştır.
Ve de bu olay,
CHP taraftarlarının bütün çamur atmalarının aksine,
Demokrat Parti iktidarının da "sapına kadar Atatürkçü" olduğunu kanıtlar. "Mahalleleri tarafından beyinleri yıkanmış" bazı bürokrat çocuklarının sandığının aksine, 1950 yılında karşıdevrim başlamamıştır.
Menderes bu kanunu biraz da o tür çamur atmalara göğüs gerebilmek için çıkarmıştır.
Ne var ki, altmış yıldır sapla saman hep birbirine karıştırılmış, Atatürk dönemine en küçük bir laf edene "heykele saldıran çember sakallı gerici" muamelesi yapılmıştır.
Nitekim AB raporu da kanun için "ifade özgürlüğünü kısıtlıyor" dememiş, kısıtlamada "kullanılıyor" demiş!
İmdi... Avrupa Birliği'ne gerçekten girmek istiyorsanız bu kanun kalkmalı, fakat savcılarımız bu konuda bugüne kadar "basiretli davranmış olmakla" yetinmemeli, kanunun kalkmasına sığınarak Atatürk'e edilecek en küçük bir hakarete karşı bile son derece duyarlı olmalıdırlar.
Yok eğer Avrupa Birliği'ne girmek istemiyor da numara yapıyorsanız, hiç ellemeyin, kanun öylece kalsın.
Siz de kendi yirminci yüzyılınızda kalın.
Bu arada belki
kalp spazmı geçirmesine sebep olduğunuz Profesör Atilla Yayla'dan bir küçük özür dilemek de aklınıza gelir...