Siyasi suikasta
kurban gitmiş ünlü bir meslektaşımızın eşi dönemin bir yetkilisini sıkıştırdığında, “Bir tuğla çekersek
duvar yıkılır” cevabını almıştı, hatırladınız mı? O tuğla bir türlü çekilemediği için duvar
yerli yerinde ve yakın tarihimizle ilgili pek çok kirli olay da gizemini koruyarak çözülmemiş duruyor...
Aydınlara yönelik suikastlardan
Madımak Oteli yangınına;
Susurluk kazasında ortaya dökülen karanlık ilişkilerden kazanın hemen öncesinde
Sakarya çevresinde işlenen
cinayetlere kadar...
Davalardan kimisinin dosyaları bulunan çakma sanıkların mahkumiyeti yoluyla kapatıldı, kimisinde ikincil suçlular asıl hale getirilerek... Bazı dosyalar ise aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ açılmayı bekliyor...
O tuğla bir türlü çekilmediği için duvar sapasağlam duruyor.
Tarihi yapıların bazılarında, daha çok kemer ve
köprülerde, diğerlerinin tam ortasında yer alan taşın adıdır ‘kilittaşı’... Onu aldığınızda diğer taşların hiçbirini yerli yerinde tutamazsınız; dökülürler çünkü... Buna karşılık ‘kilittaşı’ yerinde kaldıkça kemer ve köprü asırlara dayanır.
Kilittaşı veya tuğla... Acaba gizemini hâlâ koruyan yakın dönemin künhüne bir türlü vâkıf olamadığımız siyasi suikastları ve toplumsal olaylarından hangisi tuğla veya kilittaşıdır? Hangi olayı ele alsak ve ne idüğünü ortaya çıkarsak diğerleri de ona bakılarak anlaşılabilir?
Hangisi?
Çoktandır örtülü operasyonlarda yer almış, suikastlara bizzat katılmış, kışkırtıcı ajanlık yapmış birilerinin ortaya atılmasını, kabaran vicdanını bastıramadığı için tanıklığa soyunmasını bekliyorduk. O da oldu. Pek çok örtülü operasyonda görev almış, bir çoğuna da tanıklık etmiş bir ‘özel harpçi’ bildiklerini anlattı; bazı eylemlerde kullanılmış bir-iki ‘itirafçı’ kimleri nerelere gömdüklerini
harita üzerinde gösterdi.
Anlatımları olaylara uyuyor, açılan yerlerde kayıp bilinen kişilerin kemikleri bulunuyor...
Buna rağmen ya henüz mahkemeye intikal etmeden savcılar tarafından kapatılıyor olaylar, ya da mahkemelerce üzerine gidilmiyor...
Geçmişin kirli sayfaları temizlenmedikçe yarınımızdan emin olamayız. Suçluların yakasına yapışılıp hesabı sorulmadıkça, iyi saate olsunların yeni eylemlere karışmadıklarından ve karışmayacaklarından da...
Bizde yaşananlara benzer örtülü operasyonlara maruz kalmış ülkeler kirli dosyaları
teker teker açtı; bunu yapabilmek için şikâyetleri toplayıp işleme koyan özel hakikat komisyonları kuruldu, tamamlanan dosyalar üzerinden mahkemeler karar verdi. Hiçbir hakikatın nihan (gizli) kalmamasının tek yolu budur çünkü...
Yargının işi bunların üzerine gitmek, tamam ama, konunun siyasete dönük bir yüzü de var: Geçmişte işlenen siyasi cinayetler ile kışkırtılarak sokağa dökülmüş yığınların sebep olduğu toplumsal hareketler siyasi sonuç alma amaçlıydı. Onların üstündeki örtüyü almak, geçmişte o eylemlere muhatap olmuş bugünkü siyasi kadronun vicdan borcu olduğu gibi, fâilleriyle uğraşmamak da kendilerini rahatsız edebilecek yeni gelişmelere kapıyı açık bırakmaktır.
Ne malum ‘
Kürt sorunu’ denilen sorunun çözümünde karşılaşılan direncin arkasında, cevabını ancak henüz temizlenmemiş kirli sayfalarda bulabileceğimiz ilişkilerin bulunmadığı?
İktidar partisi, hükümet, devlet, kilittaşından başlayarak bütün gizemli dosyaları açmalıdır.