Almanya’da uzun yıllar
ders veren ve emekliliği ile birlikte çeyrek asırdır kütüphanelere çadır kuran M. Niyazi
Özdemir, ‘
Çanakkale Mahşeri’, ‘Ah
Yemen’ tarihi
romanlarından sonra ‘Plevne’yi üç yılı aşkın süren bir çalışmayla yayına verdi.
M. Niyazi Özdemir’in, bir ömür cüceleştirilmiş devlerin tarihini
masal gibi anlatanlara inat,
kurgudan uzak yazdığı ve
yerli ve
yabancı kaynakların yanı sıra hatıratlar üzerinden tamamladığı eserleri,
genç nesillere yeni kapılar da açıyor.
Kurgudan uzak vurgusu çok önemli. Kaydetmeden geçemeyeceğim. Çünkü M.Niyazi hocam kitaplarında, tarihi ‘keloğlan masalları’na çevirenlere inat, tarihi belgesel tadında kaynaklarıyla aktarıyor.
M.Niyazi Özdemir, tarihi romanlarına kesinlikle hayali veya kurgu üzerine kahramanlar katmıyor, aksine yaşanmışlara sebep olan yaşamışları kitabının kahramanı olarak öne sürüyor.
Bu belki de tarihi roman alanında bir ilk sayılacak bir uslup ve prensip.
Kendisinin de altını çizdiği;
"Ben tarihi romanlarımın hiç birinde kurgu yapmadım. Tarihi romancının görevi tarihten kopmadan gelecek nesillere tarih şuurunu vermek ve o acıları bilmesini sağlamaktır. Cemiyetleri en çok motive eden acılardır." Cümlelerinde olduğu gibi, geçmişini hakkıyla bilmek, bir millete hak ettiğini hakkıyla vermektir sanıyorum.
Buna ben bizzat Çanakkale Mahşeri ve Ah Yemen kitabında şahit olduğum için yazıyorum.
Çizgi roman kahramanlarıyla devlet geçmişine tarih yazanlardan öte; yaşanmış bir tarihi geçmişe sahip olmak bu duyguların ortaya çıkmasının da en büyük etkisi olsa gerek.
Diğer bir konu ise kapalı kapılar ve
kilit altında tutulan tarihimiz hakkındaki belgeler zaman gelecek milletin sinesine açılacak, ancak M. Niyazi Özdemir o vakti beklemeden bunu yapmaya çalışıyor ve belki 1 yılda yazılacakları 5 yılda tamamlıyor. Hem de aslına uygun olarak.
Bunun en güzel delili ise kitaplarının hemen türevlerinden yeni kitapların arka arkaya raflarda yerini almasıdır diye düşünüyorum.
Biliyorum ki! M. Niyazi Özdemir’in ‘Çanakkale Mahşeri’ kitabının arkasından, bi dolu kütüphane dolduracak Çanakkale kitapları türedi.
Şimdi Plevne kitaplarının rafları dolduracağı kanaatindeyim. 400 sayfalık bir kitabın içindeki hikâyeleri (okudukça) gördükçe ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.
Son kitabı ‘Plevne’ nin arka kapağında yer alan; “Tuna'da akan su değil, kaderimizdi” cümlesi zaten tarihi roman hakkındaki söylemek istediklerimi özetliyor.
Kaderimiz derken, M. Niyazi Özdemir hocam ile bugünün Türkiyesi üzerine yaptığımız son çay sohbetinde acizane kendisinden yeni çalışmasının adının neden; M. Akif
Ersoy, Bediiüzzaman veya
Fethullah Gülen olmasındı?
Umarım; kendisinin de vurguladığı, “bu hareket Türkiye’nin rönasansı” (dünyadaki gönüllüler hareketini kastederek) diye tanımladığı, sanayisi, tarımı zayıf bir Türkiye’nin dünyanın 140 ülkesinde iş adamlarıyla, eğitimcileriyle ses verdiği bir dönemin arkasındaki sebepleri masaya yatırması sürpriz olmaz.
[email protected]
twitter.com/maomazhar