Bir kadının vücudu, sırtına
bıçak saplandığında mı müstehcen hale gelir? Tartışmanın odağında sırta saplanmış bir bıçak ve onun
gazetede yayınlanan görüntüsü var. Eğer bıçak olmasaydı da, velev ki fotoğraf halka açık bir plaj neviinden bir yerde çekilseydi ortada tartışmaya değer bir şey bulacak mıydık?
Yukardaki sualin konuyu hafifçe çarpıttığının farkındayım elbette. Söz konusu fotoğraftaki bir kadın değil erkek olsaydı, yine istihcân unsuru öne çıkacaktı ama bu vesileyle bir çarpıklığın altını çizmek istiyorum:
Fotoğrafı yayınlayan gazete, benzerleri gibi her vesile ile kadın vücudunun çıplak görüntüsünü kullanan çok sayıda fotoğraf yayınlamakta sakınca görmüyor. Nitekim gazetenin dünkü web sayfasında
Kaddafi'nin gelinine ait olduğu ileri sürülen bir dizi çıplak kadın fotoğrafının galeri şekline getirilmiş görüntüleri var; üstelik bu "mahrem" fotoğraflar, sahibinin izni olmaksızın, Kaddafi aleyhtarı güçler aracılığı ile ele geçirilip, bu işlere meraklı gazetelere
servis edilmiş.
Burada, -haydi sizin yanlış değerlendirmenizle ifâde edelim- bir "etiksizlik" yok mudur şimdi; bu bir mahremiyet ihlâli, kadın çıplaklığının sömürülmesi değil midir? Bir şeyin mahrem olduğunu fark etmemiz için ille de ortasına kanlı bir bıçak mı saplanması gerekiyor?
Kadın kuruluşları haklı olarak seslerini yükselttiler; bizim gazetede dün dikkat
çekici bir fotoğraf gördüm, şaşırdım, düşüncelere daldım: Gösteri yapan bir kadın topluluğu içinde bir
genç kız elinde bir
poster taşıyor ve posterde şöyle yazmakta: "
Erkeklerin sevgisi her gün 3 kadını öldürüyor", ardından iri, kırmızı harflerle bir başka slogan cümlesi: "Katiller hanemizde".
Hangi kuruluştur bilmiyorum, kantarın topuzu filan kalmamış;
öfke, itidali darmadağın etmiş. "Kaatiller hanemizde" ne demek; doğrudan
aile kurumunu örseleyen saçma-sapan bir
hakaret bu. Daha ilginci "Erkeklerin sevgisi..." lâfı. "Acaba Feminist bir kuruluş mudur bunlar" diye düşündüm. Böyle sivri ifadeler, klasik Feminist retoriğidir çünkü. Erkek
egemen bakış açısını hiçbir zaman savunmadım fakat kadın haklarının dönüp dolaşıp Feminist bir diskura bağlanması akla ziyan bir keyfiyet. Bir yanlışı, bir çirkinliği, bir ayıbı kınayacağım, dikkat çekeceğim derken insan tabiatını yokuşa sürmenin ne mânâsı var? O posteri öfkeyle sallayan genç kızın yarın bir evi, yuvası, hayat arkadaşı olmayacak mı?
Böyle hadiseleri vesile tutup aileye, erkek kavramına sataşmanın kimseye faydası yok, ama kadına yönelik erkek şiddetini, "Örftür, âdettir, gelenektir" diye hoş görmenin, görmezden gelmenin de âlemi yok. Evet, Türkiye'de erkek egemen bir kültür vardır ve bunun hoşgörülecek yanı yok. Erkek egemen kültürle mücadele edelim derken, insan tabiatını
hedef göstermek, en az kınadığımız şiddet eylemleri kadar abes.
Asıl tehlikeyi gözden kaçırmamalıyız ama; sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde aile kurumu tehdit altında;
boşanma istatistikleri delirmiş gibi yukarılara tırmanıyor. Gençler çok zor, çok geç ve çok pahalı evleniyor; problem çözümünde aile büyüklerini adamdan saymadıkları için kolay boşanıyor, beraberliklerini sürdürenler ise geç ve güç sahip olabildikleri çocuklarının köleliğinden kurtulamıyorlar. Kadın kuruluşlarının ve basının aynı duyarlıkla "Aile"yi, o beğenmedikleri "Hane"yi de savunmalarını beklerdik; bunun yerine cins ayrımcılığının
tatlı ve sığ sularında
ucuz sloganlar atmayı
tercih etmelerinin sorumluluğu üzerlerindedir. Geçimsiz yuvaların çözüm yeri, sığınma evleri olamaz. Kolaylaştırılan boşanma, pansumanlık yarayı
ameliyat etmekten farksız. Çalışan kadınların
ekonomik bağımsızlığı bir fert olarak kadını rahatlattı ama bir eş olarak ne kadar yıprattığını görmezden gelemeyiz.
Kadına yazık, çocuğa yazık, erkeğe yazık. Çâre kolay fakat derinlerde. İslâmi propagandadan vazgeçtim, çünkü bazıları İslâm deyince, yedi cedlerine dahledilmiş gibi irkiliyorlar ama evlâtlarımıza
Allah korkusunu öğretelim; onlara bizden çok daha yüksek ahlâki değerlerin varlığını da hatırlatalım.
Hödüklüğün adını erkeklik koyanlara not: Kadının erkeğe bir Allah emâneti olduğunu bilen birisi, erkek egemen bakış açısına sığınmaz.