Son günlerde
Avrupa kaynaklı mali
kriz nedeniyle dolara talep artınca, bizim kriz lobisine gün doğdu. Ucuza döviz alıp pahalı satmak için Avrupa kaynaklı mali krizi
Merkez Bankası'na karşı koz olarak kullanmaya başladılar. Ama başarılı olamadılar.
Merkez Bankası üst üste iki tane 1 milyar 350 milyon dolar ve bir de 750 milyon dolarlık döviz satım ihalesi açınca döviz taleplerinin gerçek olmadığı görüldü. Eğer gerçekten döviz talepleri olsaydı doların 1.91 TL'nin altına gerilememesi gerekirdi. Çünkü acil ödeme ihtiyacı olan bir
işletme temerrüde düşeceği için doların fiyatı bir lira doksan bir kuruşun üzerine çıksa da almak zorunda kalırdı. Demek ki dövizdeki talebin büyük bir kısmının spekülatif amaçlı olduğu söylenebilir.
Peki bundan sonra ne olur? Bundan sonra da Avrupa'dan gelecek dış şoklara bağlı olarak spekülatif amaçlı döviz talebi olabilir. Eğer Merkez Bankası bir
ders vereyim düşüncesiyle en düşük döviz alım talebini bile yerine getirirse, spekülatörler büyük zararlara uğrayabilir. Çünkü dalgalı kur rejiminde risk piyasanın üzerindedir, merkez bankalarının bir riski yoktur.
Zaten bir ülkede dalgalı kur rejimine, riski piyasaya yükleyip merkez bankalarının rezervlerini kaybetmesini önlemek amacıyla geçilir.
Türkiye'de 2001'de 25 milyar dolar olan rezervinden iki günde dokuz milyar dolar kaybedince, döviz rezervlerini daha fazla eritmemek için dalgalı kur rejimine geçti. İşte bu nedenle Merkez Bankası'yla oyun oynamaya kalkmak, sonunda spekülatörün başına
tamir edemeyeceği sorunlar açabilir. Elinde yüksek fiyattan aldığı dövizlerle kalakalmak da var. Geçmişte yaşandı bu haller.
Gelelim dövizin fiyatına... Merkez Bankası'nın
tüketici fiyatlarını baz alarak hazırladığı reel kur endeksine göre
Eylül 2011'de Türk parası hâlâ ortalama yüzde 6.1 değerli görünüyor.
Peki ne anlama geliyor reel kur? Günlük alım satımı yapılan kur nominal
döviz kuru olarak iki para biriminin değişim oranını gösterirken, reel kur
yabancı ülkelerde üretilen malların yurtiçinde üretilen mallar cinsinden fiyatını yansıtıyor. Ya da enflasyondan arındırılmış döviz kuru anlamına geliyor ve uluslararası
rekabeti ölçüyor. Kısaca, Türk parasının, diğer para birimleri karşısında rekabet gücü kazandığı bir seviyeye yaklaştığını söyleyebiliriz. İşte bu nedenle Merkez Bankası döviz fiyatlarında bir üst sınır ifade edebiliyor. Ve spekülatörleri uyarıyor. "Bundan sonrasını siz bilirsiniz" diyor. Aynı Nobelli iktisatçı Robert Mundell'in, dolar/ euro paritesinin 1.20 ile 1.30 arasında seyretmesinin hem Avrupa, hem de ABD için iyi olacağını ileri sürmesi gibi... Yani dalgalı kur rejimlerinde, "saldım çayıra, mevlam kayıra" gibi bir sürecin olmadığını, zaten küresel düzeyde uygulananın kirli dalgalı kur rejimi olduğunu belirtmekte fayda var.
Bütün bunları niye anlattık? Son günlerde yaşananlar, bazılarının kendi portföylerine daha fazla para katmak amacıyla hareket ettiklerini gösteriyor. Bu kendi açılarından doğru bir davranış olabilir. Ama şunu unutmamak gerekiyor. Eğer döviz piyasasında yapılanlar, istikrarsızlık çıkarmak amacıyla yapılıyorsa, bu amaca ulaşmanın mümkün olmadığını görmeliler. Çünkü kamu kesiminin döviz ihtiyacı yok.
Kamu kesimi net borcunun milli gelire oranı yüzde 28.7, bunun içinde döviz cinsinden borç yüzde birin altında yüzde 0.8 oranında bulunuyor. Anlayacağınız dövizle fazla oynamayın, kendinizi yaralarsınız. Çünkü dövizle borcu olan devlet değil, sizlersiniz.