Kaleci
Neuer’in defanstan uzun oynadığı 2 topu, 2 pasla ağlarımıza gönderdiler ve bildiğimiz disiplinlerini bir dakika terk etmeden bizi yenip döndüler. Milli takımda ter döken futbolcularımız uzun zamandır görmediğimiz bir coşku, aidiyet duygusuyla mücadele etseler, sezonun bireysel olarak en iyi performanslarını sergileseler de yetmedi.
Pekâlâ maçın başında
Arda,
Burak, Sabri,
Selçuk ve
Hamit’in tek toplarla yakaladığı pozisyon gol olabilir, Hamit Neuer’i mağlup edebilir, takımımız önde başlayabilirdi. Pekala, 30. dakikada Hakan, Burak, Hamit ve Arda’lı organizasyon Selçuk’la gole dönüşebilirdi.
Öne geçebilirdik. Ancak
Almanya bizi yenerdi.
Dünya üçüncüsüyle oynadık, unutmamak lazım.
İngiltere ve Arjantin’i 4’er golle deviren milli takımın 8’i ilk onbirde sahadaydı: Neuer, Khedira, Scwehinsteiger,
Podolski, Mueller,
Boateng, Mertesacker, Lahm.
Klose yoktu, gol makinesi Gomes vardı, en büyük
sistem içi
yıldızları Mesut yoktu,
genç de olsa büyük yıldız gibi oynayan Götze vardı.
35 dakika tempo yaptılar, milli futbolcularımızın aynı coşkuyla
cevap vermeye çalışması üzerine işlerini her dakika biraz daha kolaylaştırdılar.
Oyun disiplini, bireysel taktik, sistemlerini ezbere oynamaları, altyapıları ile zaten farklılar, 8’de 8 yaptıktan sonra çıktıkları müsabakayı da
dünya şampiyonası ciddiyetiyle oynamayı başarabiliyorlar.
O yüzden endişeye gerek yok bu Almanlar Belçika’yı da devirirler.
Yeter ki biz
Azerbaycan maçını da aynı ciddiyetle oynayalım.
Ancak
Türkiye liginin bu temposuzluğu, kalitesizliği, hem federasyon, hem kulüp yöneticilerinin altyapıya yabancılığı, sisteme inanmaması büyük hayaller kurmamıza engel.
Her zaman büyük milli takımları yenecek bir 11 bulabiliriz ama istikrar,
emek ister, vizyon ister, çalışmak ister.
Milli takımımızı ve futbolcularımızı çok seviyorum, Almanlar’a ise öğrettiklerinden ve her maçta dünyaya aynı dersi verdikleri için saygı duyuyorum.
Emek, sistem, çalışmak,
sabır yoksa, başarı da yok, mutluluk da!
Hiddink değil feriştahı gelse ne fark eder.