Suriye'deki gelişmelerle ilgili bu endişeyi dile getiren, bu ülkeyle ilişkileri geliştirmek için en fazla çaba harcayan; bu amaçla belki 60 kez Şam'a giden
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu.
Adım adım Suriye'deki rejimle Türk hükümeti arasındaki düşmanları çatlatan güven ilişkisinin nasıl sona erdiğini üzülerek anlatan Davutoğlu, bir yanda da eski bir dost ve komşu olarak Beşşar Esed'in yanlıştan dönmesi için iyi niyetle her türlü yolu tüketmiş olmanın rahatlığını ifade ediyordu: "Gönlüm rahat. Gösteriler başladıktan sonra 2 kez Şam'a gidip Cumhurbaşkanı Esed'le bizzat konuştum. İlki 3 saat; ikincisi 6,5 saat süren görüşmeler oldu. Söylenmesi gereken her şeyi söyledik. Elimizden gelen her şeyi yaptık."
Önceki gün bir grup yazarla birlikte yoğun dış
politika programlarının birinden diğerine koş
turan Ahmet Davutoğlu ile gündemdeki konuları konuştuk. Yoğunluk hakkında fikir vermek için
Cengiz Dağcı'nın Kırım'daki cenazesinden gece 1'de döndüğünü;
bakanlığın tüm yetkililerini evine çağırarak sabah 5'e kadar Suriye çalıştıklarını; başkentler-arası koşturmalara artık belinin uyum sağlamakta zorlandığını; bizimle yapacağı görüşmeye korsesini değiştirip girdiğini not edelim.
Anladığım kadarıyla Davut-oğlu'nun bizimle görüşmedeki amacı, hem gelişmeler hakkında bilgi vermek hem de son dönemde
dış politikaya yöneltilen eleştirileri birinci elden dinlemekti. Gerçekten de AK Parti'nin dış politikasına genelde
destek veren birçok isim, son gelişmeler üzerine şu soruları sormaya başlamıştı: "Komşularla sıfır sorun politikası sona mı erdi?", "Sorun çözmeye ve dost kazanmaya öncelik veren Türk dış politikası, son dönemde düşman cephesini büyütüyor mu?", "Dış politika, eskiden alışkın olduğumuz güvenlik merkezli, pazu gösteren eğilime mi kayıyor?"
Söze, "Bu kez bir giriş yapmayayım, sizi dinlemek istiyorum." diye başlayan Davutoğlu'nun, diplomasideki önemli gelişmeler hakkında bilgi vermekten çok eleştirileri dinleme arzusu, davetli gazetecilerin isimlerinden ve sayısından da anlaşılıyordu. Bir süredir 30-40 kadar gazeteci yazarı bu tür toplantılara çağırmayı âdet edinen Dışişleri, bu kez sayıyı 12 ile sınırlı tutmuştu.
Dış politika konularına girmeyen yazarlar genelde çağrılmadığı halde, son gelişmeler karşısında "Tedirginim" (Zaman, 24
Eylül 2011) başlığıyla bir yazı kaleme alan
Ahmet Turan Alkan da davetliler arasındaydı. Üsluptaki sertleşmeyi ele alan Alkan, o yazıda şöyle diyordu: "Otoyolda sol şeritte, gaz pedalını sonuna kadar kökleyerek gidiyoruz. Bu yol ve üslûbun niçin
tercih edildiği konusunda -muhtevasına sonuna kadar katıldığım- idealist, yer yer romantik gerekçelerden başka açıklama yok ki bu gerekçeler sade vatandaş olarak bana tatminkâr gelmiyor."
Hiçbir plana ve özel kasta dayanmayan bir şekilde, Ahmet Turan Ağabey'in bu yazısının gazetede yer aldığı gün, bu satırların yazarının köşesi de dış politikaya dair endişeleri dile getiren şu başlıkla çıkmıştı: "Büyüyen düşman cephesi". O günlerde BM toplantıları münasebetiyle New York'ta bulunan Davutoğlu'nun, bu iki yazıyla ilgili gazeteci dostlara söyledikleri de kulağımıza gelmişti.
Suriye'deki sıcak gelişmelerle ilgili
Türkiye'nin ne yaptığı ve bundan sonra ne yapacağı daha çok merak edildiği için toplantı tam istendiği gibi cereyan etmedi. Ancak Bakan, konuşmasının birçok yerinde eleştirileri
cevaplamaya çalıştı. Suriye için elden gelen her türlü çabanın sarf edildiğini ve 4 aşamalı olarak süreci ayrıntılarıyla anlatan Davutoğlu, halkla rejimin karşı karşıya geldiği bir ortamda Türkiye gibi demokratik bir ülkenin halkın yanında yer almaktan başka seçeneği olamayacağını söyledi.
Komşuların Suriye'den ibaret olmadığının altını çizerken, gelecek ay Irak'la başlamak üzere sırasıyla
Yunanistan,
Bulgaristan ve
Ukrayna ile hükümetler arası stratejik toplantılar yapılacağını hatırlattı. İsrail'le ilişkilerin tamamen kopmadığını; krizin aşılması için 15 ay diplomatik sürece fırsat verdiklerini; her türlü siyasî riski de göze alarak İsrailli bakan ile gizlice görüştüğünü; görüşmelerin 4 kez "tamam, yarın hallediyoruz" noktasına geldiğini; 2 kez artık süreç yoluna girdi diyerek kurbanların ailelerini çağırıp tazminat miktarlarını konuştuklarını ama her defasında İsrail'in kararlılık gösterememesi yüzünden krizin aşılamadığını vurguladı. Kıbrıs'taki gerilimin, pazu göstermek değil, karşı tarafın uluslararası hukuka rağmen güç projeksiyonuna karşı verilmiş bir cevap olduğunu dile getirdi. "İlk gündeme geldiğinde sıfır problem politikasını 'ütopik', 'ekseni kaydırıyor' diye eleştirenlerin şimdi buna sarılması, çelişki değil mi?" diye sordu.
Tabii en kritik konu, Hatay'a yapacağı ziyarette Erdoğan'ın Suriye için ne diyeceği ve bundan sonra ne olacağı.
İngiltere ve Fransa'nın aceleciliğiyle BM'deki
yaptırım kararının Çin ve Rus vetosuna takılmasının iyi olmadığını söyleyen Davutoğlu, Suriye için en büyük yaptırımın Türkiye'nin dostluğunu kaybetmesi olduğunu söyledikten sonra yaptırımların çerçevesini şöyle çizdi: "Halkı incitmeyecek, daha çok rejimi
hedef alacak adımlar." Detayları ise Erdoğan'ın açıklamasına bıraktı.
Suriye'deki krizin, komşular ve uluslararası
sistem için çok zor bir sınav olduğunu düşünen Bakan, bundan sonrası için şehir şehir çıkacak mezhep kavgasından ve
iç savaş ihtimalinden endişe ettiklerini;
yönetim içinde bir
darbe de yaşanabileceğini belirtti. Muhalefetin İstanbul'da tek ses hale gelmesinin önemli olduğuna inanan Davutoğlu, son dönemde Şam'ın kara propagandalarına cevap vermenin epey mesailerini almasından dertli: "Daha önce Hatay'daki kamptan geri giden bir subayı, 4 PKK'lı karşılığında iade ettiğimiz yalanını çıkardılar. Şimdi de Türkiye'ye sığınan ve kendini Hür Suriye Ordusu komutanı diye tanıtan
Riyad Essaad için aynı şeyi yaptılar. Bunu yalanlamak için o şahsın uluslararası medyaya konuşmasına izin verdik." Türkiye'nin ilkesel tavır aldığını söyleyen Davutoğlu, "Rejimi yıkmayı isteseydik, Esed'in en sıkıntılı olduğu 2005'te Batı'ya rağmen yanında durmaz ve devrilmesini sağlardık." diyor ve İran'ın Baas'a verdiği desteğin bu ülkenin Ortadoğu'daki itibarına verdiği zararı çarpıcı bir örnekle anlatıyor: "2 sene önce Halep'teki evlerde Nasrallah'ın fotoğrafları vardı. Şimdi insanlar nefret ediyor."
Taziye: Ebedî yurda intikal eden Tenzile Hanımefendi'ye rahmet; anacığını kaybeden
Başbakan Erdoğan'a
başsağlığı ve
sabır dilerim.