-Hocam, bildiğim kadarıyla siz eski Mac'cilerdensiniz; mâlum Apple'ın "Guru"su
Steve Jobs öldü geçenlerde, neler hissettiniz?
-Pek o kadar eski Mac'ci sayılmam be Çekirge; galiba 1992 yılıydı. O zaman Planlama'da çalışan Nabi
Avcı dostumun tavsiyesiyle bir matbaacıdan
ikinci el Macintosh Plus satın almış, dünya kadar Mark verdikten sonra orijinal ambalajı çoktan çöpü boyladığından plastik bir un torbasına koyup sırtlayarak eve getirmiştim. O günden beri Apple'a hayli dolar saydım lâkin helâl olsun. İşte o günlerde (sene 95 filân) müteveffâ Steve Jobs'un bir lâfını duymuş, hoşuma gittiği için kütüphanemin duvarına asmıştım...
-Neydi üstâdım?
-Demiş ki: "Donanmaya katılmaktansa korsan olmak evlâdır." Bu söz, o günlerde bilgisayar dünyasında tekel kurmuş o meşhur markanın yanında Apple'ın aykırı fakat sıradışı ve farklı tarzını öne çıkardığı için tabiatıma uygun geldi. Kimse duymasın, siyâsetle mesâfemde de o sözün tesiri vardır. Dün, Jobs'un bir
Amerikan üniversitesinde şeref misafiri olarak yaptığı konuşmayı dinleyince adama saygım arttı. Yaşadığı yüzyıla izini bıraktı; sadece bilgisayar tasarımcısı olarak değil, kendine mahsus duruşu olan bir adam olarak.
-Başka bir soruya geçeyim müsaade olunursa; bir piyanistimiz, "
Arabesk, faşizmdir.
Orhan Gencebay üçüncü
sınıf müzisyendir" filân şeklinde sözler etmiş; ne diyeceksiniz?
-Saçmalama hürriyeti güzel şey Çekirge. Konuyla ilgisi yok ama meselâ bugünlerde KCK'ya yönelik soruşturmanın ne kadar ayıp, ne kadar "Cıss" olduğu hakkında gamlı ve
bilge bir
baykuş edâsıyla yazıp çizen erbâb-ı kalemi gördükçe fikir hürriyetinin, dolayısıyla saçmalama hakkının ne kadar elzem ve vazgeçilmez bir demokratik
nimet olduğunu daha iyi anlıyorum.
-Saçmalama hakkı derken?
-Şunu kasdediyorum: Mâkul konuşmak tam o kapsama girmez, söz safhasında kalan aşırılık, tuhaflık da hoşgörüyle karşılanabilmeli. O açıdan, adı lâzım olmayan bu piyanistimizin yeni reklâm kampanyasına gülüp geçiyor fakat saçmalama hakkını sonuna kadar savunuyorum. Kimdi o filozof hani buna benzer bir lâf etmişti, dilinin ucunda ama, neyse... Bir başka filozofun, daha doğrusu Türk büyüğü
Yağmur Atsız Bey'ın meseleyle ilgili bir tesbitini hatırladım şimdi. Diyor ki Yağmur Bey faşizm hakkında: "Faşizm susma memnûiyeti değil, söyleme mecbûriyetidir!" O da bir başka filozoftan ödünç almış ama, mîrî malı sayılır, güzel tercümedir.
-Yani?
-Anlamadın tabii; onun için ben yaşadıkça sen hep Çekirge olarak kalacaksın; anlatayım. Adam ne diyor; 'Arabesk faşizmdir.' Bunu, mefhum-ı muhalifden hareketle "Kargadan başka kuş, klasik Batı müziğinden başka
müzik tanımam" dayatmasıyla söylüyor. Tanıma bilader, o senin nokta-i nazarındır fakat, arabeske faşizm dersen, bir başkasının zımnen Türk musikisini, onun türevi mesâbesindeki arabeski beğenme hakkını kendince engellemeye çalışıyorsun demektir. Adamcağız, kendi fikrini beğenmeyenleri bir yerde faşistlikle itham ediyor ki, Yağmur Bey'in tesbitine göre kendisi bizzat faşistin dikâlâsı mevkiindedir. Eh, söylesin, önemli değil, gülüyoruz işte... Bu vesile ile önemli bir gerçeğin altını çizmenin vaktidir şimdi. Piyanisti ciddiye almıyoruz fakat bu faşizan sözleriyle Orhan Gencebay büyüğümüze sevgimizi, saygımızı, nâçizâne hayranlığımızı ve sadâkatimizi te'yide, te'kide fırsat vermiştir. Orhan Baba'nın niçin büyük bestekâr, icracı, hatta aktör ve -inadına- kompozitör, arabeskin niçin
yerli ve millî bir musiki olduğunu isbat için ayrıca gayrete hâcet yoktur. "Dokunmayalım yoğurdunu yesin fukara!"
-Nedir o söz, bir tâbir mi?
-
Fıkradır fıkra; yerim kalmadı, başka zaman anlatırım ben sana.