-PRETORİA-
Başbakan Erdoğan'la
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin yasama başkent Pretoria'dayız.
Başbakan Erdoğan ilk kez 2005'te geldiği bu
ülkeye, bu kez kalabalık bir grupla geliyor.
Ekonomi Bakanı Zafer
Çağlayan,
Enerji Bakanı
Taner Yıldız,
TOBB Başkanı
Rifat Hisarcıklıoğlu ve 100'ü aşkın
işadamı var grupta.
Bu ülkeyle 9 saatlik mesafedeyiz ama sadece mesafe değil,
ekonomik ve siyasi ilişkilerde de bir hayli uzağız. Gezinin asıl amacı da bu siyasi ve ekonomik mesafeyi azaltmak. Çünkü G. Afrika kıtanın önemli bir ülkesi. Demokrasi ve ekonomik gelişme açısından da hayli yol almış. Ama özellikle
özgürlükler ve
demokrasi açısından çok değil 15 yıl içinde inanılmaz bir başarısı var. Dünyanın lanetlediği apartheid politikasını tarihin çöplüğüne gönderdiği gibi, bizde de kurulması istenen "Hakikat ve
Uzlaşma Komisyonu"yla kendi kirli geçmişiyle yüzleşmeyi başarabilmiş bir ülke.
Başbakan Erdoğan, Arap Baharı'nın yaşandığı ülkeler, ABD ve
Balkan gezisinden sonra Afrika'nın bu önemli ülkesini de ziyaret ederek, yürüttüğü yüksek profilli uluslararası siyasetin alanını biraz daha genişletti.
Türkiye'nin bu çabasına G. Afrika biraz mesafeli ama ilgiliydi. Başbakan Erdoğan'ın her konuşması dikkatle izlendi.
"Dünyadaki Gelişmeler" konulu forumda yaptığı konuşmada "en popüler, en karizmatik ve laik demokrasinin lideri" olarak tanıtılan Erdoğan, konuşmasında Afrika'nın kara talihine vurgu yaparken, yeni bir Ortadoğu'nun kurulduğundan, Türkiye-
İsrail ve
Suriye ilişkilerine kadar bir dizi konuya değindi. Ve öncelikle de Afrikalıların yüreğine seslendi:
"Afrika'da olup bitenleri kimse görmüyor. Afrika'nın kaderi bugün kimin elinde? BM'nin 5 daimi üyesi var, onların elinde."
Kısaca Erdoğan iki ülke ilişkilerini aşan bir siyasi yaklaşımla, tüm Afrikalılara seslendi. Hatta İsrail- Suriye konusunda G. Afrika hükümetini de eleştirdi:
"Özgürlük mücadelesinde abideleşmiş bir G. Afrika'nın, Suriye halkının yanında yer almasını çok arzu ederdim, çekimser kalmasını değil. Bu uyarının Suriye yönetimine yapılmasının gereğini beklerdim."
Bu konunun ayrıntılarına ileriki yazılarda değineceğim.
Tansu Çiller'in bıraktığı
miras
İki ülke arasındaki ticari ilişkiler son yıllarda çok daha aşağılara çekilmiş durumda. 2008'de 3 milyar dolar olan ticaret hacmi şimdi 1.2 milyar civarında... Ekonomi Bakanı
Zafer Çağlayan'a bu durumu nasıl değiştireceklerini soruyorum. Çağlayan biraz da geçmiş siyasilere sitem ederek şöyle diyor:
"Madencilikte, enerjide yapacağımız çok ortak işler var. Ama biz onlardan direkt mal alamıyoruz. Nedeni de 1996'da Tansu Çiller'in AB ile imzaladığı
anlaşma... Öyle bir madde koymuşlar ki yıllardır uğraşıyoruz değiştiremiyoruz. Bu gezilerin bir amacı da bu haksızlığı gidermek."
Çağlayan bu handikapa rağmen Arçelik'in 325 milyon dolarla beyaz
eşya alanında bu ülkeye girmesine ve enerji yatırımlarının önemine dikkat çekiyor.
Türkiye bu geziyle ikili anlaşmalar yapmayı hedefliyor. Bakalım başarılacak mı?
Siyahlar ve beyazlar
İkinci kez geldiğim G. Afrika'da değişmeyen çok çarpıcı bir fotoğraf var. Ülke
ırkçılık politikasından kurtulmuş, demokrasiye ulaşmış ama
sistem hâlâ "beyazlar"ın elinde...
Pretoria Country golf kulübünde bir işadamı söyle diyordu: "Bak beyazlar golf oynuyor,
siyahlar
hizmet ediyor. Gerçek fotoğraf bu..."
Gerçekten de yüzde 90'ı siyah olan bu ülkede, hâlâ 8 milyon insan bir dolar sınırında yaşıyor. Yoksulluğu şehir merkezlerinde bile hissetmek mümkün.
Şehir sokakları neredeyse insansız. Nedeni de korku... Çünkü G. Afrika suç oranı en yüksek ülkelerin başında geliyor. Evler yüksek duvarlarla çevrili.
Bir anlamda gelir dağılımı
uçurumu en yoğun bu ülkede yaşanıyor. Tıpkı gelişmiş dünyayla gelişmemiş dünya arasındaki uçurum gibi.
Özgürlükler, demokrasi var ama hâlâ
yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği çözülmüş değil.
Belki de insanlığın temel sorunu bu.