Binbaşı Ahmet
Cem Ersever, yakın tarihimizin simge isimlerinden. Hayatı ve ölümü devleti yöneten zihniyeti deşifre eden müşahhas bir misal. Terörle mücadele adı altında hukuk tanımayan savaş makinesi iken, ters giden şeyleri görüp ayrılan, böylece kalemi kırılan bir asker, Binbaşı Cem. Türkiye'nin geldiği yeri işaretleyebileceğimiz bir çıpa aslında.
Ersever ne kadar iyi niyetli veya gerçekten hakikatin peşinde mi, henüz bilemiyoruz. Ama mevcut yapıyla anlaşamadığı, bu yüzden çizgi dışına çıktığı ve bu sebeple katledildiği, muhtemel.
Bugün Gazetesi'nin yayımladığı ses kasetleri ve yeni bilgiler, cinayetin üzerindeki sis perdesinin aralanmasına vesile olabilir. Binbaşı Ersever'in hikâyesi şahsıyla birlikte
ülkenin yakın geçmişinin özeti gibi. Onun öyküsünü dinlerken gayri ihtiyari biçimde birkaç defa 'nereden nereye gelmişiz' deme ihtiyacı hissediyoruz. Ankara'ya ifade vermek üzere giden ve medyaya konuşarak kendini
emniyete almaya çalışan Ersever
infaz edildi. Binlerle ifade edilen
faili meçhul cinayetlerin en önemlilerinden biri onun dosyası.
Ersever cinayeti aydınlatıldığında karmaşık yumağı çözebilecek ipucu elde edilmiş olacak. Cinayetin göstere göstere 'işlenmek zorunda kalınmasına' sebep olan belgeler ve kayıtlara da ulaşılabilir belki. "Ersever'in sakladığı vesikalarda ne vardı ve cinayetten sonra kimin eline geçti?" sorusuna
cevap aramalıyız. O dönem MİT, Emniyet ve JİTEM'de görev yapan
Güneydoğu ile ilgili yöneticilerin bu soruların cevabını bildiğini sanıyorum. Ama günah kardeşliği onları susturdu. Hesabı önlerine koyan irade olmadıktan sonra konuşmaları da mümkün görünmüyor.
Bir devlet düşünün ki
emekli bir askerini Başkent'in göbeğinde derdest edip sorguluyor, sonra kafasına kurşun sıkarak sokağa atıyor. Bunu yaparken hiç çekinmiyor; hatta belki ibreti âlem için bağıra bağıra yapıyor. 'Konuşmaya kalkanın sonu budur'
mesajını vermek için
ceset ortadan kaldırılmayıp göz önünde bırakılıyor. Aynı mesaj vatandaşa şöyle yansıyor: "Kendi komutanına bunu yapan bana ne yapmaz." Böylece ölümler karşısında ölü numarası yaparak kurtulmaya çalışmamız biraz daha meşrulaşıyordu. Ersever cinayeti, geldiğimiz noktanın ve
Ergenekon soruşturmaları sayesinde aldığımız mesafenin anlaşılabilmesi adına önemli bir örnek.
Böylesine layüsel,
hesap sorulamayan ve bunun pervasızlığını sonuna kadar kullanan insanlar, bugün
sanık sandalyesinde. O kuşağın '
efsane' isimleri
Arif Doğan,
Cemal Temizöz ve
Veli Küçük, yargı karşısında haklarındaki suçlamalardan aklanmaya çalışıyor. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in
itiraf ettiği şekliyle 'rutin dışı'na çıkan devleti, hukuk içine çekme mücadelesi veriliyor.
Bu mücadele, barındırdığı fırsat kadar büyük bir riski de kapımıza bırakıyor. Şayet hukuk galip gelirse gerçek anlamda yaşanılır bir ülke haline geliriz. Herkesten hesap sorabilen hukukun üstünlüğü mukarrer olursa eski günler kötü hatıralar olarak kalır. İbretlik vesikalar olarak tarihte yerini alır. Ama sulandıranı ve buharlaştıranıyla, tehdit edeni ve görmezden geleniyle birlikte
yıkım ekibi başarırsa 90'lardan beter oluruz. Birikmiş hınçlarıyla sokakları Cem Ersever'lerle doldururlar. Ergenekon ve faili meçhul cinayetlerin devam eden yargılamaları bunun için kıymetli ve ehemmiyetli. Belki binlercesini tek tek çözmek mümkün olmayabilir ama Ersever ve
Musa Anter cinayetlerini aydınlatmak bile yetebilir. Zira ikisi de suç şirketini ele vermeye yetecek ayrıntılar barındırıyor.