Eskiden daha ağır abiydi” dediği için kızacak değilim; hakikaten hafiflediğim muarızlarımın çapından belli... 1990’ların başında sırf benimle uğraşmak amacıyla silâh üzerine yemin eden bir çete kurulmuştu; ‘Beşli Çete’ diye burada afişe ettiğim... Birini trafik kazasına, birini ‘derin devlet operasyonu’na kurban verdiğimiz, üçü hâlâ köşe sahibi Türk basınının bayağı ağır beş ismi birleşmişti karşımda... Şimdilerde iyice afişe olan yeni çetenin üyeleri hafif siklet kalıyor onların yanında... Hafiflemişim gerçekten... Dostlarımdan biri, “Acaba Genelkurmay Başkanlığı’ndan arayıp mı ‘Dokundur şuna’ talimatı vermişlerdir?” diye sordu ve ekledi: “Silivri Cezaevi’nden telefonla aramaya izin vermiyorlardır herhalde...” Meğer Silivri’de görülmekte olan davalardan sonuncusunun iddianamesine çetenin güllerinin birbirleriyle yaptığı telefon konuşmalarının metinlerini de eklemişler... Biri, “Beni Genelkurmay’dan aradılar, bir dilekçe yazarsam bana çakanları susturacak şekilde cevap vereceklermiş” bilgisini aktarıyormuş... Bir diğeri, yazdığı gazetenin yayın yönetmenine sinkaflı küfürler ederken, çetenin lider yardımcısı, yönetmenle ilgili habere benim fotoğrafımı da iliştirecekleri müjdesini veriyormuş... Silivri’deki duruşmaları yakından izleyen bir meslektaşa, “Bu ne iş?” diye sorduğumda şu cevabı aldım: “Doğru, o tür konuşma kayıtlarının metinleri var. Bir yetkili, bana, ‘Çok daha dudak uçuklatan konuşmaların kayıtları da var savcıların elinde, onları ek iddianameye sakladıklarını sanıyorum’ dedi. Turpun büyüğü henüz torbada...” Zorlayınca, yakın zamana kadar ‘Amiral Gemisi’ diye anılan gazetenin yönetmeni, yazarları, yönetmenin yörüngesindeki bazı başka yazarlar arasındaki mükâleme zabıtları olduğunu öğrenmiş... Gazetenin patronunu bile çekiştiriyorlarmış kendi aralarında... “Galiba, üçüncü şa hısların bilmemesi gereken hassas konulara dahi girmişler” de dedi meslektaş... Esas gümbürtünün kopmasına az bir zaman kaldı desenize... Burukluğumu sezen meslektaş, “Merak etmeyin, bunun kokusunu aldılar ve önleyici mukabil tedbirler devreye girmeye başladı” dedi bana... Davaları yakından izleyen meslektaşın ‘önleyici mukabil tedbir’ dediği, son günlerde gazetede çıkan “İleride sizin bugünkü telefon konuşmalarınız da yayınlanır” türü aba altından sopa gösteren yazılarsa, bir işe yaramaz. O gazetenin okurları bile, o tür yazılardan nem kapmaya başladı. Kimbilir kaç kişi bana “Sen bilirsin” diye yaklaşıp tuhaf yazıları deşifre etmemi istedi. Ortada deşifre edilecek bir durum yok oysa; bütün oklar Silivri’de hazırlanmış dava dosyasına giren veya girecek olan yasal dinleme zabıtlarını gösteriyor. “Hadi aslanlarım, vurun şuna” tarzı kışkırtıcı konuşmalar, “Sana Kanal-D’de bir program çok yakışır” türü ağız sulandırıcı teşvikler, “Falancanın hayatını karartalım, silelim, yok edelim” türü çete ağızları hemen sırıtıyor olmalı... Anladığım kadarıyla bundan çok ilerisi söz konusuymuş... İşin ilginç yönü şu: Çete üyelerinin kendi aralarındaki konuşmalarında küfür ettikleri küçük bir gazetenin yayın yönetmeni yıllarca bunları kanatları altında korudu ve kolladı. Herhalde şerlerinden sakınmak için... Şimdi çete üyelerinin en nefret ettikleri kişinin kendisi olduğunu öğrenince ne yapacak bakalım? “Ne garip meraklarınız var. Her ay etek dolusu para gönderiyor Amerika’ya, kendisine küfür ettiklerini bildiği halde” dedi genç meslektaş... Yeni çetenin lider yardımcısı sahip olduğu internet sitesine ek olarak Aydın Doğan’ın gazetesi ile haber kanalından da nimetleniyordu. Böyle olduğu halde Aydın Bey’i hedef alan lâflar etmişse çete üyeleriyle konuşurken, ülkemizin en büyük medya patronu herhalde çok üzülür... “Ya çete lideri?” dedi dostum... Meğer lider konumundaki kişi, tutuklamalar öncesi dönemde çete üyeleriyle yaptığı konuşmalarda sarf ettiği sözleri düşünüp, kayıtlar ortalığa dökülecek diye şimdilerde canhıraş feryatlar koparmaktaymış... “Hay bin kunduz” diyeceğim Doktor Sallaso’nun sarhoş halinde kopardığı yaygarayı hatırlayarak; ama dilimi yutmayı tercih ediyorum.