Gündem
terör.
Fakat aynı zamanda başkentte anayasa merkezli çok önemli bir
trafik de dönüyor.
AK Parti, MHP ve
CHP ile görüştü. Şu ana kadar umutlu olmayı gerektirecek gelişmeler yaşandı. Usule ilişkin ciddi bir
kriz yok. Fakat bu durum anayasa yapım sürecinin güllük gülistanlık olacağı anlamına gelmiyor.
Çünkü şu ana kadar sadece çerçeve konuşuldu. Dananın kuyruğu
oylama ve çalışma usullerinin belirlenmesi safhasında kopabilir.
Ancak AK Parti'nin yüzde 58'lik
referandum ve yüzde 50'lik
seçim sonucundan sonra
sivil bir anayasa sürecinden kolaylıkla geri dönemeyeceğini de öngörmek lazım.
Terörle ilgili gelişmelere dönersek.
PKK yine aslına döndü ve son günlerde sivillere yönelik saldırılarını artırdı. Bir yandan da 12 öğretmeni kaçırdı. PKK'nın şu anki fiili yöneticisi Suriyeli (Nusayri ve
Kürt değil)
Bahoz Erdal'ın
telsiz talimatı artık sır değil.
Erdal "Yeter ki bir polis ölsün, 50 sivil ölebilir. Hiç önemi yok" diyor.
Bu talimat
Siirt ve
Batman saldırılarının da 'yanlışlıkla' olmadığının bir başka açıdan delili. Nitekim şu ana kadar polis hedefli saldırılarda 20 sivil hayatını kaybetti.
Terörle mücadele konusunda bugüne kadar söylenmedik bir şey kalmadığı için artık 'kitabın ortasından' konuşmak kaçınılmaz.
Türkiye bıçak sırtı bir yerde.
Bu dönemi sağ salim atlatırsa PKK belasından kesin olarak kurtulabilir. Ama aksi olursa... Onu ifade etmek bile hoş değil. En basitinden büyük bedeller ödenerek kazanılan siyasi ve
ekonomik istikrar kaybedilir.
Unutmamak gerekir ki şu anda hükümeti ve Türkiye'yi köşeye sıkıştırmanın tek ve en kolay yolu terör. Bunun için de hazır bekleyen ülkelerin varlığı herkesin malumu.
Peki ne oluyor?
Maalesef 30 yıldır
terörle mücadele etsek de
örgütü iyi
analiz etmiş güvenlik bürokratı pek yok. Olanlar da trafik ya da
Çevik Kuvvet'e yollandığı için sağlıklı değerlendirmeler pek çıkmıyor.
PKK son dönemde saldırılarını artırdı çünkü siyaseten kazandığı sahayı askeri anlamda da genişletmek istiyor.
Takvimleri biraz geriden alıp örgütün yol haritasına bakarsak PKK'nın kafasının net olduğunu söyleyebiliriz. Eylemsizlik adı altında bir yılı aşkın süre sessiz kalan örgüt iki şey yaptı. Önce büyük şehirlere
bomba ve
silah taşıdı. MİT-PKK görüşmesinin kaydı bunu da teyit etti. Ayrıca bu köşede defalarca yazdım.
Diğer yandan da siyasal alana yoğunlaşıp saha kazandı. Hem kamuoyunu etkileme gücü olan liberalleri yanına çekti hem de bölgede PKK'ya
soğuk kesimleri hatta korucuları bile kazanmaya çalıştı.
Bu esnada hükümete
muhalif bazı kesimlerin açıktan
şike yapmasıyla bölgenin nabzı bir hayli yükseldi.
PKK şu aşamada şiddeti artırıyor çünkü şiddet örgütü güçlendiriyor. Bakmayın siz bölgeden yükselen birkaç cılız sesin 'yeter artık' dediğine. Sokağa hakim olan KCK.
PKK sivil kayıpları artırıp hükümeti masaya çekme derdinde. Talihsizlik şurada ki hükümetin etkili bazı bakanları 'şiddet duracaksa
Öcalan ile görüşülebilir' tarzı açıklamalar yaparak PKK'nın ekmeğine yağ sürüyor. "Öcalan'la çözeriz" fikrini pompalayan ilginç bir
lobi de var.
PKK silah bırakmadan Öcalan ile tekrar görüşmeye başlamak PKK'nın askeri anlamda
zafer kazanması demektir. O yüzden silahlar susuncaya kadar
İmralı ve Kandil'i denklemden çıkarmak şart. Unutmamak gerekir ki Öcalan'la görüşmeler bir şey kazandırmadı. Ama görüşmemek de bir şey kaybettirmiyor.
Belki siyasiler farkında değil ama sivillere yönelik saldırıların çok büyük bir riski var.
MİT-PKK görüşmelerine, her gün gelen şehitlere geniş kitlelerden tepki gelmemiş gözüküyor olabilir. Ama bu Türk halkının tepkisiz olduğu anlamına gelmiyor. Türk insanı tepkisini önce içine atar.
Fakat taştığı zaman da önünde durmak mümkün olmaz. Bu durumda ise ekonomik krizin, Balyoz'un, Ergenekon'un değiştiremediği siyasi denklemi PKK değiştirmiş olur.
Karamsar bir analiz gibi durabilir. Ancak hamasi nutukların zamanı değil.
Eğer devlet kararlılık gösterir, terörün üzerine etkili şekilde giderse PKK'nın dağılması mümkün. Aksine, şiddet arttı deyip Öcalan'la, PKK ile masaya oturmaya kalkarsa hepimize 'geçmiş olsun' demek düşer...