Birkaç yıl öncesine kadar Ak
deniz'de
Amerika ile birlikte ortak
arama-
kurtarma tatbikatları yaptığımız
İsrail donanması ile hasmane bir şekilde karşı karşıya gelebileceğimiz kimin aklına gelirdi?
Herhalde hiç kimsenin. Ama artık bu ihtimal ortaya çıkmış bulunuyor. Son yıllarda iki
ülke arasında bozulmakta olan ilişkilere son noktayı koyan, bu ilişkilerin bugünkü neredeyse onarılmaz duruma gelmesinde belirleyici rol oynayan da yine akla gelmeyen bir elim deniz saldırısıydı.
Herkesin bildiği gibi bu menfur saldırı İsrail donanmasının gerçekleştirdiği Mavi
Marmara saldırısıydı. 31
Mayıs 2010 günü gerçekleşen bu resmi korsan saldırısında İsrail donanmasının Lahav ve Hanit adlı muhripleri en büyük rolü oynamışlardı. Bunlara ilaveten bir güdümlü bir
füze hücumbotu ve Zodiac
tipi sürat botları da bu saldırıda yer almışlardı.
Lahav ve Hanit, İsrail donanmasının mevcut 3 muhribinden ikisi. Üçüncüsü de Eylat muhribi. Bunlar İsrail Sa'ar tipi ve
Amerikan Northrop Grumman tersanelerinde inşa edilmiş en
modern silah, füze,
elektronik savaş donanımları ile mücehhez, helikopter taşıyan yaklaşık 1200 tonluk
savaş gemileri. Bunlarla ileride bizim donanmanın karşı karşıya gelmesi de bugünkü şartlarda ihtimal dışı değil.
İsrail donanması bu muhriplere ilaveten başka tür gemilere de sahip bulunuyor. Bunlar saldırı amaçlı 10 güdümlü füze hücumbotu, 42 devriye gemisi ya da hücumbotu, 3
Alman yapımı Dolphin sınıfı denizaltı, 6
destek gemisi ve diğer gemiler. Bu donanmanın kendine ait hava gücü bulunmuyor; hava desteği ihtiyacını İsrail hava kuvvetleri sağlıyor.
İsrail'in kuruluşu olan 1948 yılında sahneye çıkan İsrail donanması, İsrail'in yaptığı bütün savaşlarda ve operasyonlarda şu veya bu şekilde görev yapmış bulunuyor. 1948 kuruluş dönemi, 1967
Savaşı, 1967 Savaşı sonrası 'yıpratma savaşı ya da süreci' denen dönem, 1973
Ramazan Savaşı, 1982
Lübnan Savaşı ve sonrası dönem, 2006 İkinci Lübnan Savaşı,
Gazze Ablukası, 2009-2010 Gazze Dökme
Kurşun Operasyonu bunlar...
Donanmanın bu savaş ve operasyonlardaki rolü de daha çok seçilen kıyı ya da kara hedeflerini denizden bombardımana tabi tutmak olarak görülebilir. Ancak bu donanmanın hasım donanmalarla karşı karşıya gelmediği, bunlarda deniz muharebeleri yapmadığı anlamına da gelmez. Nitekim, bu muharebelerin en önemlilerinden biri 1973 Savaşı sırasında
Akdeniz'de
Suriye'nin
Lazkiye Limanı açıklarında meydana gelmiş ve İsrail donanması birkaç Suriye gemisini kayba uğramadan batırmıştı. Aynı dönemde İsrail donanması
Mısır ve Suriye'ye ait 14 savaş gemisini saf dışı edebilmişti.
Bütün bu muharebelerde İsrail sadece iki kayba uğramıştı. Bunlardan ilki 1967 Savaşı'nı takip eden 'yıpratma savaşı' denen dönemde 21
Ekim 1967 günü Elyat adlı destroyerini Mısır
balistik füze hücumbotlarından atılan 4 adet SS-N-2 Rus yapımı Styx adlı füzelerle kaybetmiş, Elyat denizin dibini boylamıştı. İkinci ve son büyük kaybını ise 2006 İkinci Lübnan Savaşı sırasında yaşamıştı. Bu defa
Hizbullah, sahilden attığı Çin yapımı C-802 füzeleriyle Hanit adlı muhribi vurmayı başarmış, muhrip batmamış ancak yara almıştı. Daha sonra onarılan bu muhrip bugün
Mavi Marmara'da olduğu gibi halen görev yapıyor.
İsrail donanması bugün üç sahada görev yapıyor:
Doğu Akdeniz, Akabe Körfezi ve
Kızıldeniz.
Denizaltıları özellikle zaman zaman Kızıldeniz'e çıkıyor, İran'a
mesaj gönderiyor. İsrail ayrıca bugün 3 adet olan denizaltı miktarını iki yıl içinde yeni siparişlerle 5'e, daha sonra da 6'ya çıkarmayı planlıyor. Bunları da ötekileri olduğu gibi
Almanya sağlayacak.
İsrail donanması hakkından kısaca bunlar söylenebilir. Akdeniz'de seyrüsefer güvenliğine katkı sağlayacağını, bu sularda savaş gemileriyle varlık göstereceğini açıklayan ve son
Güney Kıbrıs sondajları vesilesiyle artık Doğu Akdeniz'e daha çok ilgi göstereceği mesajını veren
Türkiye, bir gün karşı karşıya gelmesi söz konusu olan İsrail donanmasını, kabiliyet ve gücünü bugünden dikkate almalı, gereken değerlendirmeleri yapmalı ve elbette İsrail donanmasını hafife almamalıdır. Ayrıca, bu donanmaya her zaman yakın mesafeden destek verecek olan hava gücünü de unutmamalıdır. İsrail donanmasının kendi üslerine çok yakın durumda hareket ettiği, hava ve diğer destekleri almasının çok kolay olduğu da akılda tutulmalıdır.
İsrail ve Türkiye umarız denizde karşı karşıya hiç gelmezler. Ancak, açıklanan politikalara bakıldığında gelme ihtimali de elbette düşük de olsa söz konusu. Bu çerçevede bazı konuları şimdiden bilmek, ona göre hareket etmek gerekiyor.