İbrahim Sadri'nin o güzeller güzeli şiirinde söylediği gibi "Bugün
pazar/Daha uyanmadı komşular/Damların üzerinde kuşlar/Daha rahatlar/Radyolarda eski şarkılar çalıyorlar bu saatlerde/
Gönül penceresinden ansızın bakıp geçenlere doğru..."
Madem bugün pazar ve madem daha rahatız, o halde müsaade ederseniz biraz nostaljik takılayım.
Bugün 24 saat açık yüzlerce televizyon kanalı var, bu kanallarda yayınlanan yüzlerce dizi var. Fakat bu kanallar 1970'lerin, 80'lerin TRT'sinde yayınlanan
yabancı dizilerin yanında tam tabiri ile solda sıfır kalır.
O yıllarda çocuktum. Tek kanal devlet televizyonu var ve de
siyah beyaz. Yayın zaman zaman
teknik nedenlerle kesilip ekrana "necefli ibrik" fotoğrafı,
Pamukkale manzaraları da geliyor. Üstelik haftanın iki günü televizyon kapalı, yani yayın yok.
Fakat bir ciddiyet var. Bugünkülerin çoğu gibi "paçoz" değil. Hangi programın hangi gün, hangi saatte yayınlanacağı belli ve biz çocuklar hepsini ezbere biliyoruz.
En önemlisi tekrar yok. Oysa şimdi öyle mi? Bir kanal tuttuğunu düşündüğü bir diziyi peş peşe koyuyor ekrana hem de
tecavüz sahnesi olanından...
Neyse... Benim çocukluğumun dizileri bugünkü paçoz dizilerden yüzde bir milyon daha kaliteliydi. Hâlâ hatırlarım kahramanların adlarını ve hâlâ özlerim hikâyelerini.
Yani mümkün olsa, TRT bir güzellik yapsa, o dizileri yeniden yayına koysa. Daha çok
Amerikan kaynaklı oldukları için orijinalleri renkli olmalı.
En çok "Vadideki
Hayat"ı (The Monroes) severdim. Kızılderili Jim vardı ve beyaz bir ailenin yanında yaşardı, her şeyi bilirdi, sorun çözücüydü, tam bir peacemaker idi. İki üç bölümde bir ortaya çıkardı ve biz izleyiciler onu çok özlerdik. Ailecek huzur içinde oturup izlenecek bir diziydi Vadideki Hayat.
Doktor Richard Kimble ile Komiser Gerard'ın kovalamacası her hafta mutlaka izlenirdi. "
Kaçak" (The Fugutive.) Komiser, karısını öldürdüğünü düşündüğü Dr. Kimble'ın (David Janssen) peşinden hiç ayrılmazdı. Oysa Kimble masumdu ve masumluğunu ispatlamaya çalışıyordu.
"Zengin ve Yoksul." (Rich man poor man) Peter Strauss, Nick Nolte çok iyiydi ve o zamanlar çok gençti. Süper bir diziydi ve Senatör Rudy Jordes müthişti. Kötü adam Falconetti'yi hiçbirimiz sevmezdik.
Bonanza Bonanza... Cartwright ve oğullarının bir çiftlikteki hayatlarını konu alan western dizi. Has adındaki şişman kovboy favorimdi. Michael Landon bu diziyle parlamıştı.
Uzay Yolu tam bir fenomendi hayatımızda. Kaptan Kirk, Mr. Spack ve diğerlerinin uzayda dolaştıkları geminin adı Atılgan'dı ve uzayın boşluklarında zaman zaman ışık hızına ulaşır,
gezegen gezegen dolaşırdı. O günden beri bilimkurgu hep bir numaram olmuştur. Uhura'nın güzelliğini unutamamışımdır. TRT'de 1972'de yayınlanıyordu, çarşamba akşamları, haberler ve hava durumunun arkasından...
Kökler vardı. (Roots) Kunta Kinte sözü o dizinden sonra girdi hayatımıza,
köle anlamında.
Dizi Afrika'dan Amerika'ya getirilen kölelerin hikâyesini anlatırdı. Kunta Kinte'nin adını değiştirmeye çalışıyorlardı ve o kendi adına sahip çıkmak için çırpınıyordu. Bir defasında çalıştırıldığı çiftlikten kaçmış ve yakalandıktan sonra ayakları parçalanmıştı. Dizinin ilerleyen bölümlerinde Kunta Kinte'nin kırbaçlandıktan sonra bir gece namaz kıldığını gördüğümüzde
Müslüman olduğunu öğrenmiştik ve onun için daha çok ağlamıştık.
Gördüğünüz gibi en önce öğrenilenler en sonra unutuluyor, en sonra öğrenilenler de en önce unutuluyor.
Bugün pazar ve ben çocukluğuma indim. Şiire devam o halde:
"
Yağmur var, çok sevdiğim rüzgâr da/Daha uyanmadı komşular, bugün pazar/Ve ben seni çok özledim/Dışarı çıkmak istiyor canım/Tek başına haytalık etmek/Islanmak pazar sabahı yağmurda/Boş caddelerde dolaşmak/Vitrinlere bakmak/Sinemaların afişlerine/Sokakların isimlerine/Telefon kulübelerinde uyuyan çocuklara/Bir merhaba demek sessizce/Sahilde martılara
simit atmak/Otobüslerin ilk seferlerine binmek/Gitmek istiyor canım hayatın gittiği yere/Islık çalıp şarkılar uydurmak kendi kendine/Fırından taze ekmek alıp buğusunu çekmek içine/Ve ben seni çok özledim..."