'Muharebeyi kazanmak, harbi kaybetmek' tabiri,
PKK'nın silahla geldiği yeri gösteriyor. PKK, teorik olarak girdiği bütün muharebeleri kazanabilir. Devlet de girdiği bütün muharebeleri kaybedebilir. Ya sonuç?
Ankara'da
Kumrular Caddesi'ne
bomba yüklü bir aracı bırakıp patlatmak ve insanları öldürmek bir muharebe ise kazanan PKK.
Siirt'te içinde
genç kızların bulunduğu bir araca az öteden ateş etmek, bomba atmak bir muharebe ise yine kazanan PKK. Arazide
arama yapan askerlere zayıf bir anında saldırıp 13 askeri şehit etmek bir muharebe ise yine öyle. 'Silahlı mücadelede başarılı olduk' derken, PKK'lılar haklı. Bu muharebelerin hepsini onlar kazandı. Atladıkları bir nokta var. Kaybeden devlet olmadı, biz olduk. Türk'üyle-
Kürt'üyle bu ülkede yaşayan herkes; biz
siviller. Bodrum'da polisin ele geçirdiği bomba, aşk kaçamağı için gelmiş bir Kürt siyasetçinin hayatına son verebilirdi. Yine PKK kazanmış olacaktı.
PKK, TAK, KCK, HPG gibi sonu gelmez Kürt silahlı
örgütlerini öğrenmeye ve aralarındaki farkı kavramaya çalışmanın bir anlamı yok. Daracık bir yelpazeye yerleşmiş ve şiddet yöntemleri kullanan bir Kürt siyasal hareketi, daha doğrusu Kürt ulusalcılığı kendince bir savaş yürütüyor. Örgütler ve kişiler değil takip edilen temel strateji önemli: Gerillanın 'vur-kaç taktiği'ni kullanarak
halkı bezdirmek ve halkı nezdinde itibarını kaybeden devleti dize getirerek, ulusal amaçları elde etmek. 'Şehirlerde polis okulu öğrencileri olur, ama sivillerin bulunduğu yerler olmaz' gibi örgütsel tartışmaların bu yüzden hiçbir anlamı yok. KCK adıyla, silahlı gücü arkasına almış bir örgütün kurduğu mahkemelere, topladığı vergilere ve yaptığı infazlara onay vermek de şiddeti savunmak anlamına geliyor. Selahattin Demirtaş'ın geçen hafta Diyarbakır'daki '
Kürdistan Konferansı'nda, 'mevzide kazanıyoruz, masada kaybediyoruz' lâfındaki 'mevzi'de tam olarak silahın
egemen olduğu her yer. Kumrular, Siirt,
Silvan, Reşadiye, KCK mahkemeleri vs.
İşte PKK, bir temel strateji olarak benimsediği bu savaşı kaybetti. PKK bugün Kürtlere '
devrimci halk savaşı' çağrısı yapıp militanları ile öne düşse, peşinden kaç kişi gelir? Bugünün KCK
operasyonları, önceki yılınkine göre neden Kürtlerden tepki görmüyor?
PKK'nın, yürüttüğü savaşı kazanabileceği tek yer vardı: Kürtlerin vicdanı. PKK bu savaşı Kürtlerin vicdanında kaybetti. TAK'ın sivil hedeflere yönelik tehditleri, işte bu yüzden kaybedilmiş bir savaşı sürdürmek anlamına gelmiyor.
Savaşın bir başka yerde sürdüğünü gösteriyor. Devlet en olmaz denilen şeyi yaptı ve PKK şefleri ile uzlaştı. Bu sefer elinde silahı tutanlar aynı örgüt şeflerine dönüp 'biz ne olacağız' şikâyetine başladılar. Silvan'la başlayan ve bugün şehirlerdeki bombalarla süren savaş, PKK il
e devlet arasında değil PKK'nın, daha doğrusu şiddet yöntemleri kullanan Kürt ulusal hareketinin kendi içinde sürüyor. Silahlar susunca silahın
iktidarı da sona erecekti. İktidar sahipleri bu duruma
itiraz ediyor.
Baş
bakan, çok açık bir şekilde, 'PKK
eylem yapmazsa devlet operasyon yapmaz' mesajını veriyor. Durum dün de böyleydi. Devlet bir savaş sürdürmüyor. Siirt'te saldıranlardan birinin elinde bomba patlayıp ölmeseydi, İHD'nin yapmaya çalıştığı gibi dört genç kızın ölümü devlete
fatura edilmeyecek miydi? Böyle kirli bir savaşı nasıl kazanırsınız? Mümkün olsa ve PKK'nın beş bin militanı 'etkisiz' hale getirilse, devlet bu savaşı kazanmış olacak mıydı? PKK, Silvan saldırısı ile (öncesinde askerleri kaçırarak) tek taraflı bir savaş başlattı.
Kürt siyasetçilerin şiddetle bağları ilkesel değil konjonktürel. BDP'li politikacıların geç kalmış bir şekilde şiddete karşı çıkmaları, Kürt vicdanındaki yara yüzünden. Kürt vicdanı kanıyor. Türkiye'nin tamamı için ve kendi evlatları için. İnsaf ölçüleri ile bakan herkes bu durumu fark eder. Öyleyse? PKK bu savaşı kaybetti. Benim, 'PKK sonrası' dediğim şey de işte bu kaybedilmiş savaştı.