Türkiye; ne zaman nereden geleceği belli olmayan
terör olaylarının hedefi haline gelmiş durumda.
Özellikle polis ve
sivil halka yönelik eylemler dikkat çekiyor.
Ankara’nın göbeğinde patlayan
bomba şehrin en işlek ve stratejik bölgesini savaş alanına çevirdi, masum insanlar hayatını kaybetti.
Terörün kırsaldan şehir merkezine yönelmesinin; toplumda
kaos oluşturmak, infial meydana getirmek, halkı tedirgin etmek, güvensizlik ortamı algısına sebebiyet vermek gibi çok önemli etkilerinin yanında, daha derinlere
mesaj veren başka hedefleri de var.
Özellikle Ankara
Kızılay’daki bomba
patlaması, basit bir terör olayının çok ötesinde değerlendirilmeli.
Devletin merkezi Ankara’da, adı Devlet Mahallesi olan bir yerde, devletin içindeki iyilerle kötülerin savaşında, büyük bir
hesap görülmek istendi.
Ankara’daki olay devletin en kritik birimlerinden olan istihbarata yönelik bir güç gösterisi ve meydan okumaydı.
Kızılay
Kumrular Sokak’ta patlayan bomba, kötülerin iyilere karşı meydan okuması, intikam alması, bedel ödetmek istemesiydi.
Dolayısıyla bombayı patlatanlar, bir yandan toplumda korku oluşturmak isterken diğer yandan da farklı noktalara mesaj verdiler.
Peki kimlere ne mesaj verilmek istendi ?
Öncelikli mesaj Ak Parti iktidarına ve
Başbakan Erdoğan'a.
Bu olay terör
örgütünün kullanıldığı ama kumandası derin yapıların elinde olan bir olay.
“Başbakanlığın dibine kadar girip, ortalığı havaya uçurabilecek kabiliyete sahibiz, üstelik bunu elimizi kolumuzu sallaya sallaya yapabiliriz” denilmek istendi.
Başbakan'a "biz senin istihbarat örgütünü atlatırız, bombayı böyle patlatırız" mesajı verilmek istendi.
Patlamanın yaşandığı yerin Emniyet
İstihbarat Eski Daire Başkanı
Ramazan Akyürek’in evinin önü olması da ayrıca anlamlı.
"Devletin içindeki, özellikle de istihbarat birimlerindeki
Ergenekon yapılanmasıyla uğraşılmaması" mesajı verilmek istendi.
Ayrıca MİT müsteşarı Hakan Fidan'a yönelik yıpratma kampanyasının bir başka ayağı da istihbarat zaafiyetini tartışmaya açmak.
Devletin göbeğine kadar girip bombalı aracı havaya uçurabiliyorlar. Ve bu önceden tespit edilemiyor. Amaç "bu nasıl istihbarat teşkilatı" sorusunun sorulmasını sağlamak.
Kumrular’daki patlama; MİT ile
PKK arasındaki görüşmenin ses kaydının ifşa edilmesinin, bombalı saldırıya dönüştürülmüş halidir.
Bu olay; terör örgütünü kullanan Ergenekon yapılanmasının, istihbarat birimleri içinde rahat hareket edememelerinin öcünü alma operasyonudur.
Mesaj Başbakan’adır, mesaj milletedir.
Ancak; mesaj kime olursa olsun, terör masum insanları öldürüyor.
Çok doğru; bunun karşısında sonuna kadar kararlı ve dik durmalıyız. Ama bu kahpeliğin de artık sonunu getirmek zorundayız.
Son dönemde içerde ve dışarıda yaşanan olayların tamamı ustaca hazırlanmış bir senaryonun parçaları.
Şer cephesi Türkiye’nin dikkatini, çevresindeki ülkelerde yaşananlara odaklayıp içeride pimi çekiyor.
Maalesef terör örgütüne karşı başlatılan hava operasyonlarıyla örgüt bunaltılmaya başlanmışken, Türkiye’nin; enerjisini dışarıya yönlendirmesi sağlandı.
Son olarak
İsrail ve Rumların
Akdeniz’de
sondaj başlatma hareketi de, Türkiye’nin ilgisinin dış eksenli devam etmesini sağlamaya yönelik.
Bu bilinçli bir strateji.
Ve maalesef Türkiye; duyarsız kalamayacağı
Ortadoğu, Arap
Baharı ve Akdeniz ekseninde, gereğinden fazla
vakit harcıyor. Terörü kullanan
ihanet odakları da, içerde meydanı boş bulup istediği azgınlığı yapıyor.
Zaman Gazetesi yazarı Mehmet Kamış’ın; "dünyanın hiçbir ülkesindeki teröristlerin, bizdeki kadar kendilerini
emniyette hissetmedikleri" yorumu acı gerçeği ortaya koyuyor.
Çevremizdeki “bahar havası” geçip gittiğinde içeride neler kaybettiğimizin ağır bilançosuyla yüz yüze gelmemek için, bir an önce Türkiye’nin teröre karşı ipleri eline alması gerekiyor.
[email protected]