Hatırlayalım, bünyesinden AK Parti’yi çıkaran “Refah-Fazilet” çizgisi, en çok AB yüzünden dayak yiyordu.
Rahmetli Necmettin Erbakan’ın AB’ye karşı mesafeli tavrı ve kamuoyunda oluşmuş “AB Hıristiyan kulübüdür” yargısı, Refah Partisi’ne (ve tabii kitlesine)
darbe,
muhtıra ve en hafifinden “dayak” olarak dönüyordu.
RP kapatıldı, Fazilet Partisi kuruldu...
Bu arada bir şey daha oldu:
Fazilet’le birlikte “
demokrasi”, “
serbest piyasa ekonomisi” ve “AB standartları” keşfedildi ve bu ufak (!) “
eksen kayması” yeni politik yönelim olarak içinden bugünün iktidarını, yani “BOP
Eşbaşkanı” olarak aşağılanan Erdoğan’ı çıkardı.
Erbakan’a “Niçin Türkiye’nin biricik kurtuluşu olan AB hedefini ıskalıyorsun?” diyerek dayak atan kesim, (yani asker, yani
bürokrasi, yani ulusalcı sol, yani
CHP, yani bir kısım milliyetçiler, yani komprador burjuvazi), bu kez “Erdoğan Türkiye’yi AB’ye peşkeş çekiyor, artık Brüksel’den yönetileceğiz. Sevr hortluyor.
Vatan bölünüyor. Nerdesin
Gazi Kemal?” diye mızırdanmaya başladılar.
Bir “devlet politikası” olarak AB’ye iman etmemizi isteyenler (yani parantez içi unsurlar), AB konusunda ilerleme sağlanınca, yine bir devlet politikası olarak bu ilerlemeleri “
ihanet” terimleriyle yargıladılar ve bunun üzerine
siyaset bina ederek bir de tüy diktiler.
Nihai olarak ne öneriyorlardı?
Parantez içi unsurların şerrinden emin olmak için ne yapmalıydık?
Batı dairesinde mi sebat etmeliydik, Batı’ya karşı yeni
ittifak arayışlarına mı girmeliydik?
Kendisinde “dayak atma hakkı” vehmeden kesimin mızırdanmaları AB’yle sınırlı değildi elbette.
NATO ve
Amerika konusunda da aynı tavrı sürdürdüler.
Erdoğan, yakın zamana kadar
Amerikan dostuydu, icazetini ABD Başkanı’ndan almıştı, Washington’un Ortadoğu’daki temsilcisiydi, BOP Eşbaşkanı’ydı, Yahudilerden cesaret ödülü aldığı için de her an ülkemizi
İsrail’e satabilirdi.
Nitekim satıyordu...
İsrail, Türkiye’nin bilmem hangi bölgelerinde büyük
toprak parçaları satın almıştı ve “arzı mev’ud” hayalini gerçekleştirmek buralarda “
kayıt dışı tarım” yapıyordu.
Böyle söylüyorlardı.
Buna inanacak mebzul miktar ahmak buluyorlardı.
Bu ahmaklara nümayişler yaptırıyorlardı, yürüyüşler düzenletiyorlardı, darbe oyunu oynatıyorlardı.
Ne zaman ki Erdoğan İsrail’in işgal politikaların eleştirdi,
Gazze ablukasını gündeme getirdi, Amerika’yı İsrail’i himaye etmekle suçladı, parantez içi unsurlar bu kez “Türk dış politikasında eksen kayması yaşanıyor. Erdoğan Türkiye’yi Arap ülkesi yapacak. Bizi ortaçağın karanlıklarına götürecek. Paşam yetiş!” diye huysuzlanmaya başladılar.
Hem BOP Eşbaşkanı olmakla suçlayacaksınız, hem de bizatihi BOP’un kalbi olan İsrail’e kafa tutunca “eksenimiz kayıyor” diyeceksiniz.
Ne yapsın adam şimdi?
İsrail’in yanında mı olsun, İsrail’e karşı “vicdan çizgisini” mi savunsun?
Ne yaparsa, “Hah, şimdi oldu. Eksenimiz
yerli yerine oturdu” diyeceksiniz?
Ne yapmasını önerirsiniz?
Siz ne düşünüyorsunuz Kemal Bey?
İktidara geldiğinizde İsrail’le ilişkileri düzelteceğinizi söylemiştiniz.
Mustafa Kemal’in “ehl-i salip muhasebeye dikkat” diyerek dikkat çektiği İsrail devletinin işgal politikalarına karşı tutumunuz ne olacak? Türk dış politikasını hangi eksene oturtacaksınız?
Bilelim de, belki oyumuzu CHP’ye veririz.