Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile görüşmeden tam on iki saat önce,
Ankara’nın neredeyse tam göbeğinde, üç kişinin ölümü, kimisi çok ağır onlarca insanın da yaralanmasıyla sonuçlanan çok şiddetli bir
patlama meydana geliyor...
Patlamanın gerçekleştiği
Kumrular Sokağı, Ankara’nın en işlek merkezlerinden biri...
Baş
bakanlık eski ve yeni binaları,
Genelkurmay Başkanlığı ile çok sayıda bakanlık bu bölgede yer alıyor...
Ayrıca
ilköğretim okulu,
Çankaya Kaymakamlığı binası, dershaneler ve çok sayıda iş yerleri de gene bu alanda bulunuyor. Bölgede üst düzey kamu bürokratlarının lojmanları da var.
***
Dün sabahki saldırı öncesi, Almanya’da bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün konuşma yapacağı üniversitedeki salon için ‘
bomba ihbarı’ yapılıyor, konuşma Gül’ün ısrarıyla gecikerek bir başka salonda gerçekleşiyor.
Dün de Ankara ile başlayan kara
seri devam ediyor...
Güney Ekspres treninde yapılan
aramada da
bomba düzeneği bulunuyor...
Çukurca’dan
Kuzey Irak’a yoğun topçu ateşi, Siirt’te PKK’nın yol kesip kaçırdıklarını öldürmesi...
Ve Doğu Akdeniz’de gittikçe yükselen
tansiyon...
Kısacası hoş olmayan, ileriye dönük de büyük endişe yaratan bir tablo...
***
Hâlbuki dün, ekonomide bu kara tabloyla taban tabana zıt umut ve mutluluk veren bir gelişme oldu ve uluslararası
kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s,
Türkiye’nin ‘BB’ olan ‘yerel para cinsinden’
kredi notunu ‘BBB-’ye yükseltti, kredi not görünümünü ise ‘pozitif’ olarak belirledi. Böylece Türkiye’nin notu yatırım yapılabilir seviyeye çıkmış oldu. Ülkenin döviz cinsinden kredi notu hala ‘BB’ olarak bırakılmış olsa da bu çok çok olumlu bir gelişme...
Nitekim açıklamanın hemen ertesinde borsa 10 dakikada üç bin puanın üzerinde artarak 62 bin puana yaklaştı, dolar ve
faiz de anında düştü...
Ekonomik görüntü ile siyasal görüntü arasında çok garip bir çelişki var...
Acaba neden?
***
Bence Türkiye’yi gittikçe askerileşmeye sürükleyebilecek olan iç ve dış
politika eski
zihin kalıplarına, ulus-devlet anlayışına ve köhnemiş reflekslere takılıp kalırken, ekonomi küresel anlayışın evrensel pusulasında gidiyor...
Küreselleşmenin dinamiğine endekslenen ekonomi ile ‘ulus-devlet’ anlayışına çakılı kalan iç ve dış
siyaset, anlaşılmaz ve topal bir Türkiye fotoğrafı ortaya çıkarırken, hamaseti de kabartıyor...
Örneğin, medya ve siyaset,
Kıbrıs’taki olayları ‘Rum tarafı Doğu Akdeniz’de
petrol arama çalışmalarına başladı’ cümlesiyle aktarıyor...
Ankara ve resmi görüş uzantılarının ‘Rum kesimi’ dediği yer, tüm dünyanın Kıbrıs Adası’nın resmi yönetimi olarak kabul ettiği AB üyesi ‘Kıbrıs Cumhuriyet’i’...
KKTC’yi de Türkiye’den başka tanıyan yok, zaten
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları da tanınmasını engellemekte...
Tüm dünyadaki bir hukuksal gerçeği, iç kamuoyuna
propaganda yapmak için çarpıtmak, doğru
analiz yapmayı zorlaştırır.
Üstelik denizleri ortak ticari çıkar alanı haline getirmek, egemenlik alanı çatışmalarına girmekten daha yararlı sonuçlar da verebilir.
***
Ne yapılabilir?
Galiba ilk yapılacak şey, Türkiye’nin gücünü artıran küreselleşmeye uygun bir
dış politika üzerinde kafa patlatmak...
Askerileşmeyi değil,
refah devleti olma seçeneklerini geliştirmek...
Ekonomideki anlayışı, dış politikaya da yansıtmak.
***
Ankara’da sağduyu harekete geçmez ise korkarım Türkiye iç ve dış politikasındaki ulus-devlet reflekslerinden dolayı, üstelik de bunca olumlu gelişmeye rağmen süratle askerileşmeye doğru kayacak...
Hâlbuki dünya krizinin içinde parlayan başarılı ekonomisiyle hayranlık toplayan Türkiye’nin bir huzur ve barış ülkesi olması çok mümkün.
O eski askeri anlayışı bırakıp, silahı değil ekonomiyi çekim merkezimize yerleştirmek, bütün bölgeyi çevremize toplar.
Ölmeden ve öldürmeden lider olunabileceğini de yeryüzüne gösteririz böylece.