Tıpkı bugün olduğu gibi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 7 Ocak 2009'da Obama ile görüştüğü gün de bir
terör saldırısı olmuş, Reşadiye'de yedi askerimiz şehit edilmişti.
Başbakan'ın o zamanki
Amerika gezisi bu olayın gölgesinde sürmüştü. Bir önceki yani 5
Kasım 2007 tarihindeki gezisi öncesinde de şaibeli
Dağlıca baskını olmuş ve 12 erimiz şehit düşmüş, 8 askerimiz de kaçırılmıştı. Terör, dünyanın
Türkiye'yi konuştuğu zamanları seçerek kendisini konuşturmaya devam ediyor maalesef...
Daha, önceki gün eski Dünya Bankası'nın Başkan Yardımcısı
Kemal Derviş, Türkiye'nin hızına hız katacağını söylüyordu. ''Bu dinamizm sürerse Türkiye son 10 yılda kat ettiği mesafeden daha fazlasını önümüzdeki 10 yılda kat edebilir, Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yılında dünyanın en ileri
ülkeleri ailesine katılabilir." diyordu.
Ancak bu arada başka bir el, ülkeyi karma karışık hale getirmenin gayreti içinde. Sanki bir sihirli el değdi ve her şeyi karıştırdı. Bir gemi bütün herkesin gözü önünde gidip Türkiye'yi bir duvara toslattı. Zamansız ve gereksiz bu toslaşma, Türkiye'nin, onu oyalayıp yoracak işlerle boğuşmasına neden oldu.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de Akdeniz'de petrol
arama krizi çıktı. Akşama
yiyecek ekmeği olmayan bir ülke yani
Yunanistan, Türkiye ile didişmeye girdi. Bir taraftan bunlarla didişir ve yorulurken bir taraftan da terör kılıklı şey bizimle oynamaya, siyaseti yönlendirip yönetmeye devam ediyor.
Yine de her şeye rağmen terörü dış güçlere
havale edip sıyrılmak son derece yanlış. Dış güçleri suçlamak, suçu onların üzerine yıkıp kenara çekilmek, ya da olayın vahametini hafifletme yoluna gitmek neyi değiştirir ki? Terör Fransa'yı, İngiltere'yi, Almanya'yı neden yönetmiyor da Türkiye siyasetini yönetmeyi başarıyor? Elin oğlu ülkeyi tabii ki karıştırmak isteyecektir, tabii ki Türkiye'nin gelişmesini, etkinleşmesini istemeyecek ve bununla ilgili de bazı oyunlar oynayacaktır. Ama neden başka ülkelere oynayamıyor da Türkiye üzerinde bu oyunlarını oynayabiliyor? Bunu iyi düşünmek ve buradaki zaafiyetlerimizi iyi tahlil etmek gerekir.
Türkiye yıllarca iç düşman konseptiyle yönetildi. Bu anlayışa göre ülkenin büyük bir bölümü devleti yıkmak isteyen ve sürekli baskı altında tutulması gereken kesimlerdi. Bu anlayış terörün taban bulmasına neden oldu. Öncelikl
e devletin birtakım kesimleri ötelemesinin, dışlamasının önüne geçecek köklü reformların yapılması, buna rağmen eline
silah alanın da hakikaten canına okunması lazım.
Dünyanın hiçbir devleti eline silah alıp kurşun sıkanlara karşı müsamaha gösteremez. Silah sıkan, kendisine silah sıkılmayı baştan kabul etmiş demektir. Devlet dediğin, terörün küstahlığına asla
boyun eğmez. Daha önce Türkiye'nin en temel sorunu iç düşmana göre devletin konuşlanmasıydı. Bu durum iç huzursuzluğu, kini ve nefreti artıran bir etkendi. Devlet, bundan her geçen gün sıyrılıyor.
Türkiye'deki en temel problem gün geçtikçe çözüme kavuşturulurken, bu problemi gerekçe gösteren terörün de yok edilmesi gerekir. Çünkü gelinen noktada Türkiye'nin en temel problemi terördür. Terör artık bir şirket, bir
şebeke, bir mafyadan başka bir şey değildir. Israrla terörden vazgeçmeyenlerin birer birer ortadan kaldırılması gerekir. Dünyanın hiçbir ülkesindeki teröristler bizim ülkemizde oldukları kadar kendilerini emniyette hissetmiyor.
Yetkililerden hep aynı cümleleri duymaktan gerçekten sıtkımız sıyrıldı.