Başbakan Erdoğan'ın 'laiklik cihadı'


Başbakan Erdoğan'ın Arap Baharı'nı yaşayan Mısır, Tunus ve Libya'da halkın büyük ilgisi ve desteğiyle karşılanması, her şeyden önce şuna işaret ediyor: Müslüman çoğunluklu ama (ağır kusurlarıyla da olsa) demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti, Arapların (ve Batılıların) büyük bölümünün bu ülkelerde kurulmasını istedikleri rejimin esin kaynağıdır. Bunun dünya politikası bakımından anlamını da, Batılıların anlayacağı dilde en iyi Financial Times'dan David Gardner ifade etti: "Erdoğan Batı başkentlerinde İsrail'i hedef alan açıklamaları nedeniyle eleştiriliyor. Popülizm ve Araplara oynamakla suçlanıyor. Ama Türk liderin bu popülaritesi Araplar ve Batı için çok değerli bir sermayedir. Başarılı, neo-İslamcı AKP siyasi markasını satıyor. Şimdiye kadar tehlikeli bir rakip olan, İranlı mollaların agresif ve mezhep ayrılığı güden İslamcılığını zorlanmadan yendi. Türkiye ile İran arasındaki bu bölgesel çekişme Arapların despotlardan arınmış, yeni bir demokratik düzen kurmaya çalıştığı bir dönemde Orta Doğu'nun kaderinin belirlenmesine katkıda bulunacak. Kim Hıristiyan Demokratlar'ın Müslüman muadillerinin canlı bir demokrasi ve dinamik bir ekonomiden oluşan reçetesinin Tahran'ın göğsünü yumruklayan bağnaz teokratlarınınkinden daha iyi olduğundan şüphe edebilir ki." (BBC Türkçe, 16 Eylül) Erdoğan gezi boyunca, Taraf'ın manşetiyle, "Laiklik Cihadı" yaptı (17 Eylül). Şöyle dedi: "Laik devlet her inanç grubuna eşit mesafededir. İster Müslüman, ister Hıristiyan, ister Musevi, ister ateist olsun, hepsinin güvencesidir." Tunus'taki konuşmasında laiklik anlayışının, "Anglosakson bir laiklik anlayışı veya Batılı anlamda bir laiklik anlayışı"na uymadığını söylediyse de, Erdoğan'ın savunduğu, laik devletin "her inanç grubuna eşit mesafede" olma ilkesi, (bunu ne ölçüde uyguladıkları çok tartışmalı olsa da) Batılı demokrasilerin dayandıkları liberal laiklik anlayışını ifade eder. Erdoğan'ın savunduğu laikliğin, İslamcı siyasetle uyuşmadığı muhakkak. Nitekim "laik Mısır" çağrısına İslamcılar tepki gösterdiler. Nedeni açık: İslamcı akımlar, İslam'ın devletin resmi dini olmasını; kamu hukuku alanında değilse bile özel hukuk alanında dinsel hukukun geçerli olmasını; en azından yurttaşların laik ya da dini hukuka tabi olma konusunda seçme özgürlüğüne sahip olmalarını savunur. Erdoğan ve arkadaşlarının daha önce mensup oldukları Refah Partisi'ni İslamcı yapan özelliklerden biri de, bir ara savunduğu "hukuk seçme özgürlüğü" (çok hukukluluk) idi. Eğer "İslamcı" kavramını (laikçilerin çok yaygın olarak yaptığı gibi) bütün inançlı Müslümanları kapsayacak şekilde yorumlamadığınız takdirde, Erdoğan'a ve kurulmasına öncülük ettiği partiye "İslamcı" sıfatının verilemeyeceği çok açıktır. Erdoğan'ın ve partisinin gerek demokrasi (temel haklara saygılı seçilmiş hükümetler eliyle yönetim), gerek ekonomi (piyasa ekonomisi), gerekse dış politikada (uluslararası sorunlara diyalogla çözüm arama) dayandığı ilkeler, esas olarak liberal ilkelerdir. Erdoğan ve AKP'nin "ılımlı, hafif ya da ağır İslamcı" olarak nitelenmesi, (İsrail lobisinin bu yöndeki bütün gayretlerine rağmen) gerçeklerle bağdaşmaz. Erdoğan ve yakın çevresi dindar, kültür anlayışları açısından da oldukça muhafazakar kimselerdir, ama AKP (Avrupa'daki Hıristiyan Demokrat partilere benzer şekilde) liberal-muhafazakar bir siyasi çizgiyi temsil eder. Bunun nedenlerinin ayrıntılı izahı için Ergun Özbudun ve William Hale'in "Türkiye'de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm: AKP Olayı" başlıklı kitabına bakılabilir. Erdoğan'ın "laiklik cihadı"nın kemale ermesi için, Araplara yaptığı telkinleri kendi ülkesine tam olarak uygulaması, Türkiye'nin otoriter laiklikten tam olarak kurtulmasına öncülük etmesi gerekir. Bunun için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın özerkleşmesi, devletin başta Aleviler olmak üzere bütün inançlardan yurttaşlara eşit mesafede durması, hepsinin dinsel özgürlüklerine saygılı olması şarttır.
<< Önceki Haber Başbakan Erdoğan'ın 'laiklik cihadı' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER