Anamuhalefet partisi
CHP'de canlılık belirtisi sadece
koltuklardaki değişiklikten ibaret gibi. 15 ayda
genel merkez yönetiminin üç defa değişmesi rekordu,
İstanbul il başkanlığı atamaları dörde çıkarak öne geçti.
Geçen gün
devir teslim sırasında bir partili dayanamayarak, "O koltuk 23
Nisan koltuğu mu, sürekli birileri oturup kalkıyor." diye
isyan etmiş. İstanbul sadece oy oranıyla değil, medya ve iş dünyasındaki etkinliği itibarıyla partilerdeki en önemli makamlardan.
Berhan Şimşek,
Merkez Yönetim Kurulu üyeliğini bırakarak gelmişti. İstanbul yönetiminde istikrar sağlayamayan anamuhalefet partisinin seçmene güven vermesi zor. Sadece İstanbul değil, bütün
ülkeye yayılıyor bu
kaos havası. İstanbul'daki sessiz sedasız değişimler, Ankara'daki olaylı ayrılıktan bile fazla etkilidir.
Gürsel Tekin uzun süredir irtibat ofisi şeklinde duran il başkanlığını aktif hale getirmişti. Karşılığını
siyaset merdivenlerini hızla tırmanarak aldı.
Türkiye geneli anket yapılsa bilinirliği Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na yaklaşan tek isim olur. Ondan sonra atanan dört isim boşluğun doldurulamadığını gösteriyor. Ya da isyankâr partiliye hak verip; 'arkadaşlar sırayla oturup hevesini alsın' şeklindeki mantıksız mantığı açıklama olarak kabul edeceğiz.
CHP'nin kifayetsiz muhalefet hali ülke için en büyük risklerden. Demokrasilerde
iktidar koltukları boş kalmıyor ama muhalefetsizliğin telafisi yok. Adamakıllı ve meşru muhalefet
demokrasinin kalitesini belirliyor. Seçimler Saddam'ın ülkesinde bile yapılıyordu. AK Parti'nin alternatifsiz iktidarı, iç muhalefet kapılarını da kapatıyor. Böylesine
baskın ve güçlü liderliğin karşısına geçip hiçbir AK Partili 'hata yapıyoruz' diyemez. Her seçimden güçlenerek çıkan ve iktidar getirilerini paylaştırma tekeline sahip bulunan genel başkanın rağmına görüş beyan etmek pek mümkün olmaz. Hele kuruluşundan birkaç ay sonra tek başına hükümet kurmuş bir partiyse, gelenek ve kurumlarının oturmuş olmasını beklemek haksızlık olur. AK Parti'nin nevzuhur bir parti olmaması önemli şansı. En azından söz söyleyebilecek ağabeyler var ve taban bunu bir
sigorta olarak görüyor. Ama parti içi demokrasi ihtiyacının böylece karşılanmasını beklemek doğru olmaz. Muhalefetle arayı bu kadar açmış iktidar partilerine karşı medya muhalefeti de sağlıklı gelişmiyor. Patronun menfaatlerine halel gelmesiyle sınırlanmış karşı çıkışlar, medyanın genelde siyaset, özelde iktidar üzerindeki denetim hakkına ket vurdu. Nadir eleştirilere kamuoyu bile 'yine neyi alamadınız?' çerçevesinden yaklaşıyor. Bürokratlar da '
evet efendimci' eyyamcılığa teslim olur. Geminin yaklaştığı buzdağını haber verip 'kötü adam' olmak istemez kimse. Bazıları da bilhassa sesini çıkarmaz, muhtemel çarpışmayı ellerini ovuşturarak seyretmek için konum alır.
Meşru, iyi niyetli ve aklı başında muhalefet eksikliği AK Parti'nin en büyük açmazı. Sırtındaki akrebi söyleyecek kimsenin kalmaması insan için en büyük musibettir. Kurumları da böyle görmek gerekiyor. Hataları söyleyebilecekler kabuğuna çekildikçe, hataları alkışlayan şakşakçıların sesi iyice yükselir. Çünkü 'doğrucu Davut'lar şakşakçılar için büyük risktir, turnusol kâğıdı gibi gerçek niyetlerini açığa çıkarır.
Partiler
aile şirketi olsa hiç önemli değil ama iktidarı ve muhalefetiyle ülkenin bugününü yönetip geleceğini şekillendiriyorlar. Köşe kapmaca oynar gibi aralarında koltuk değişimi yapan kadrolarla anamuhalefet denetimi yapılmıyor. Bunun ise ülkeye ve hatta iktidar partisine faturası ağır oluyor. 1 Ekim'de
TBMM açılacak ve yeni seçtiğimiz parlamento işe başlayacak. Siz bir eksiklik görmüyor musunuz?