Hürriyet yazarı
Mehmet Yılmaz, cuma günü "
Medyada korku dağları bekliyor" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Bilmeyenler için hatırlatalım, Mehmet Yılmaz tipik "yazı işleri yazarı"dır.
Bu kötü bir şey değil. Her gazetede vardır.
Yazı işleri yazarı, gazetede olan bitenden haber verirken, yayın politikasına dair kamuoyu oluşturur. Misyonu budur.
Mehmet Yılmaz, 16
Eylül Cuma günü Hürriyet'teki yazısında,
PKK-MİT görüşmesini görmeyen veya geç gören gazeteleri eleştirdi. "Hürriyet okuduğunuz için şanslısınız, bu olayın değişik boyutlarını öğrenebildiniz" dedi.
Arada başka şeyler de var.
Hükümet'in denetimindeki medyanın durumdan vazife çıkardığını, yoksa haberin görülmemesi yönünde bir telkin olmağını belirtti.
O kadar ki, PKK-MİT görüşmesini görmemeyi gazetecilik zekasına kadar götürüp Hükümet'i kenarda tuttu:
"Bunun, en başta yağcılığını yapmaya çalıştıkları hükümetin görüntüsüne zarar verdiğinin ve vereceğinin farkında da değiller. Durum medya yöneticilerinin zekası açısından o kadar vahim yani!"
**
Hemen aklıma, birkaç yıl önce dikkatimi çeken bir haber geldi.
Bir
basın toplantısı esnasında... Dönemin
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yanındaki bürokratlarla konuşması, kameraların açık mikrofonlarına takılmıştı.
Hatırlayın... Bir bürokrat, "Yeni YÖK başkanının havası değişmiş. Gayet güzel sözler söylüyor?" demiş. Unakıtan da, "İsterse söylemesin" diye çıkışmıştı da olay olmuştu.
O gün, tüm kanallarda haber oldu bu. Ertesi gün de gazetelere ilk sayfadan girdi.
Bunun tek istisnası vardı: Hürriyet.
Aradaki
vergi meselesi mi, başka şey mi bilmem. Ama Hürriyet, "durumdan vazife çıkarmış" haber gibi haberi atlamıştı. Arşivler orada.
**
Şimdi... Mehmet Yılmaz diyecek ki, o kadar uzağa gitme.
Peki... Gitmeyelim.
Tam o güne bakalım.
Mehmet Yılmaz'ın bazı gazetecilere geri zekalı dediği güne, yani 16 Eylül Cuma gününe.
Tarkan, bir gün önce adliyede ifade vermiş ve esrar içtiğini
itiraf etmişti.
O günün akşamında tüm
ana haber bültenlerinde vardı bu.
Ertesi gün de tüm gazetelerin birinci sayfasında.
Sadece bir gazetede yoktu!
Hangisi dersiniz?
Evet, Hürriyet.
İlaç niyetine, iç sayfalarda tek satır girmez misin. Ama yoktu işte.
Oysa gazetenin 18'inci sayfasında "narkotiğin yeni kahramanı" başlığıyla
dedektör köpeklerin başarılarını anlatan bir haber vardı. Demek ki Hürriyet, uyuşturucu ile ilgili haberlere duyarlıydı. Fakat bu defa Tarkan duyarlılığı öne çıkmıştı.
Tarkan'ın, "Hayatın ve şöhretin zorluklarından dolayı bir dönem esrar kullandığımı kabul ediyorum. Pişmanım" sözleri, 15 Eylül
Perşembe günü öğle saatlerinde internet medyasında
manşet olmuştu.
Ama Hürriyet, ne ana gazetede ne de magazin eki
Kelebek'te olayı görmemişti.
Ertesi gün ve sonraki gün de görmedi. Magazin yazarları da değinmedi buna.
**
Dünyanın her yerinde Tarkan gibi bir megastarın "
Esrar içtim" itirafı haberdir, kafadan girer.
Mesele,
Amy Winehouse yası tutmak değil, Tarkan'a dokunmaktır.
Ergenekon ve Balyoz'daki
ses kayıtları için "Dinlemeden
delil olmaz" deyip, başka "dinlemelerin" üzerine "siyasi duruş gereği" atlayabilirsin. Buna kim karışır!
"Şunun baskısı, bunun telkini" der, geçersin.
Hepsi bir yana...
Yahu... Tarkan ne güçlüymüş, ne etkiliymiş Hürriyet üzerinde.
Sakın... Altın Kelebek kriteri olmasın bu.
O da olabilir, bu da.
Fakat, şimdi durup şunu soralım yani:
Ey Mehmet Yılmaz, "İyi ki Hürriyet okuyorsunuz. Biz haberi önüyle arkasıyla görürüz. Okurlarımız çok şanslı. Biz ne hükümetin ne de başka bir şeyin güdümündeyiz. Bu, güdümünde olmadığımız kurum ve kişiler için de bir şans" diye özetlenebilecek bir yazı kaleme almışsınız.
Keşke bunu yaparken, yazı işlerine bir uğrasaydınız.
Belki... Tarkan haberinin girmediğini görür, yazıyı rafa kaldırırdınız.
Böylelikle, en azından okurların zekasını küçümsememiş olurdunuz.