Türkiye'nin
kredi notunu ısrarla düşük tutup kolay para kazanmaya alışmış olan ve bu kapının kapanmasını asla istemeyen uluslararası kredi kuruluşları, Türkiye ekonomisinde yaşanan
rekor büyümeyle ilgili henüz resmen ses çıkarmadı. Ama onların yandaşları uluslararası basında hemen belirdi.
Dün The
Wall Street Journal ve Financial Times'da yer alan haberlerde Türkiye'deki büyümenin dengesiz olduğunu ileri sürdüler. Neden olarak da büyümenin iç talep kaynaklı büyüme olmasını gösterdiler.
Oysa başta Çin olmak üzere pek çok gelişmekte olan
ülke son dönemde iç talep kaynaklı büyüyor. Çünkü gelişen ülkelerin insanları zenginleşti. Son on yılda Çin'de fert başına gelir bin dolardan 4 bin 800 dolara yükseldi. Satın alma gücü paritesine göre, Çin'de fert başına gelir 7 bin dolara yaklaştı. Beş yüz milyon insan fakirlikten orta sınıfa geçti.
Türkiye'de de son dokuz yılda fert başına gelir 3 bin 400 dolardan 10 bin 600 dolara yükseldi. Satın alma gücü paritesine göre, rakam 16 bin 500 dolara yükseldi. Böylece 17 milyon insan düşük gelir grubundan orta gelir seviyesine yükseldi. Keza Brezilya'da 33 milyon kişi son on yılda orta sınıfa geçti. Dolayısıyla artık gelişmekte olan ülke insanları yeni
tüketim talepleriyle piyasaya girdi. Sağlıklı konut, otomobil, bilgisayar, eğitim ve cep telefonu gibi taleplerle ve bunları finanse edecek bankacılık hizmetleriyle iç talebi canlandırdılar. Böylece iç talep artışı bu ülkelerde büyümeyi hızlandırdı ve hızlandırmaya da devam ediyor.
Gelişmekte olan ülkelere kalkıp, "sen tüketme sadece ihracat yaparak dengeli büyü" demek, o ülkelerin insanlarını daha iyi bir
yaşama layık görmeyip düpedüz aşağılamaktır. Çünkü dengeli büyümekten bahsedenlerin asıl söylemek istediği şu:
"Sen tüketme, senin tüketmeye hakkın yok, ürettiğin ne varsa sat. Bunun finansmanını sağladığımız için bize de yüksek
faiz öde" diyorlar. İşte
faiz lobisi ve notçuların söyledikleri açıkça bu. Ama hayat onların istediği gibi akmıyor. Türkiye'nin toplam ithalatına baktığınızda, ithalatın beşte birini
makine ithalatı oluşturuyor. Yani Türkiye üretime yönelik ithalat yapıyor.
Bir ekonominin büyümesini, kaliteli insan sayısı, makine sayısı ve teknolojik değişim üçlüsü sağlar. Bunların söylediği gibi tasarruflar değil. Tasarrufla büyüme görüşü, ekonomi dünyasında Robert Solow'un büyüme teorisinden sonra artık çöpe atıldı. Onun için," ürettiğini sürekli
ihraç et, sen hiç tüketme, dolayısıyla ilkel yaşam düzeyini sürdür" türünden büyüme teorileri birer tuzaktan başka bir şey değil. Kimin tuzağı derseniz... Kolay para kazanmaya alışmış yüksek faiz lobicilerinin tuzağı bu.
Gelelim "denge" kavramına...
Ekonomide denge kavramı da artık değişti. Son on yıldır özellikle
hisse senedi piyasalarında oynaklık (volatilite) altı kat çoğaldı. Dolayısıyla dünya ekonomisinin yeni
kuralı "oynaklık" oluyor artık.
Bilginin süratli gelmesi ve yüksek hıza sahip bilgisayarların devreye girmesi, piyasalarda oynaklığı büyük çapta artırıyor. Oynaklık bir risk olmakla birlikte, yeni
kazanç fırsatları da yaratıyor. Bugünün piyasalarında "yüksek oynaklık" yeni kural olduğuna göre, eski düşünceleri, yorumları terk etmek şart.
Oynaklık da kazanç ve
refah için belki de yeni bir denge oldu artık. Ekonomilerdeki hızlı büyüme ve daralmaları bir de bu yönüyle ele almakta fayda var. Dolayısıyla Türkiye ekonomisinin hızlı büyümesinde bir anormallik yok. Bu yüzden siz siz olun, bugünlerde lafa eski "denge" kavramıyla başlayanları ihtiyatla dinleyin.