Özellikle ayarlansa bu kadar olabilirdi. Dünya çapında büyük değişikliklere yol açan 11
Eylül trajedisinin 10'uncu yılında Amerika'da olacaktım ve alınan tehditler nedeniyle güvenlik düzeyinin en yükseğe çıkarıldığı bir ortamda, tam da
11 Eylül günü iç hatlarda eşimle birlikte
yolculuk yapacaktık.
Teksas Üniversitesi ve Raindrop
Kültür Merkezi'nin düzenlediği, "Yeni 11 Eylüllerin Önlenmesinde
Medyanın Rolü" ve "Ortadoğu'nun Geleceğinin Şekillenmesinde
Türkiye" başlıklı iki panele davetliydik. 11 Eylül'ün Başkanı
Bush'un memleketi Teksas'taki toplantılara katılmak için 11 Eylül günü Newark'tan Houston'a uçacaktık.
Tedirginliği günler öncesinden başlayan bir yolculuktu. Kılık kıyafetimiz ve isimlerimiz açıkça
Müslüman kimliğimizi gösterdiği için her türlü sıkıntı olabilirdi. Didik didik aramalar, bitmeyen sorular,
uçak iptalleri, gecikmeler... Üstelik Newark Havaalanı, 11 Eylül'de kaçırıldıktan sonra adeta canlı bir füzeye dönüştürülen uçaklardan biri olan
United Airlines Flight 93'ün havalandığı noktaydı. San Francisco'ya gitmesi beklenen
Boeing 757-222 uçağı, kaçırıldıktan sonra Washington'a doğru götürülürken yolcuların direnmesi üzerine Pennsylvania'da düşmüştü. United 93 adıyla bunun filmi de yapılmıştı.
Böyle bir tedirginlikle havaalanına gitmek için çok erkenden yola çıktık. İyi tarafından bakıp yolculuğun
gazetecilik açısından fırsat olduğunu düşündüm. Sorunlu da sorunsuz da geçse hem sade Amerikalıların hem güvenlik görevlilerinin yaklaşımını görmek, milyonlarca Müslüman Amerikalının durumunu anlamak için iyi bir gözlem olacaktı.
Pazar olduğu için
trafik rahattı. O saatlerde, Obama ve Bush, New York'ta
ikiz kulelerin bulunduğu alandaki
anma törenindeydi. Geçtiğimiz güzergâhtaki her köprüye
Amerikan bayrağı asılmıştı. Arabalarda
bayrak veya benzer semboller yoktu. Radyodan halka sürekli uyanık olmaları, güvenlik güçlerine yardımcı olmaları,
şüpheli durumları bildirmeleri çağrısında bulunuluyordu. Konuştuğum sade bir Amerikalı, konunun halkın çok gündeminde olmadığını; ancak medyanın ve ısrarla
İslam karşıtlığını kışkırtan marjinal bazı grupların konuyu sıcak tuttuğunu söylüyordu. Gerçekten de televizyonlar ve gazeteler hep 11 Eylül'ü işliyordu. Birçok gazete o gün çok kapsamlı 11 Eylül ekleriyle çıkmıştı.
Aşırı
tedbir düşüncesiyle hayatımda ilk kez uçağın kalkmasına 3 saat kala havaalanındaydım. Otoparkta dikkat çeken bir güvenlik yoktu. Bagajlarımızı alıp havaalanı binalarına doğru ilerledik. Sorgusuz sualsiz check-in yapılacak bölüme varınca, beklediğim tablo ile karşılaştığım
manzara arasındaki çelişki karşısında az daha
küçük dilimi yutacaktım. Ne bir kimlik soran olmuş ne de bagajlarımız x-rayden geçirilmişti. Halbuki böyle özel günü bir kenara bırakın, Türkiye'de yolcu ve karşılayıcı ayrımı yapmadan herkes daha girişte didik didik aranıyordu. Bu rahatlığa rağmen hâlâ gergindim. Bilette ismim, bu köşede olduğu gibi '
Abdülhamit' şeklinde yazıyordu. Halbuki pasaporttaki şekli '
Hamit'. Kesin kafa karıştırır ve sorun çıkarır diye düşünüyordum, hele böyle bir günde. Düzeltilmesi talebim hemen yerine getirildi.
Bina içinde belki normalden biraz fazla görünen güvenlik görevlisi vardı, ama abartılı bir durum yoktu. Sadece şüpheli paket ve kişilere yönelik dikkatli olunması anonsları biraz sıklaşmıştı. Bol
vakit olduğu için mağazaları ve etrafı dolaştık. Etrafta hemen Müslüman olduğu anlaşılacak kimsecikler yoktu. Belki de aynı tedirginlikle insanlar o gün evde kalmayı
tercih etmişti. Bu kadar türdeş insanın olduğu bir ortamda gözlerin farklı olanı şöyle bir süzmemesi düşünülemezdi. Bunu çaktırmadan yapanlar olduğu gibi bakışlarını ele verenler de oluyordu.
Bekleme salonuna giderken yapılan son güvenlik kontrolünde rutin olduğu üzere herkesin ceketini, montunu vb. çıkarması isteniyordu. Sıramızı beklerken, eşimin çıkarmayı düşünmediği pardösü sorununu nasıl çözeceklerini düşünmeye başladık. Acaba zorlayacaklar mıydı, yoksa esnek bir çözüm mü bulacaklardı? İtiraf etmek gerekirse güvenlik burada da şaşırttı. Önce bayan bir görevli çağırdılar; bayan görevli kibarca başka bir noktadaki kapalı
kabine götürüp aramasını yaptı. Pardösü de x-rayden geçirilmiş oldu. Kontrolde niçin geldiğimizi, nereye gittiğimizi bile sormadılar.
Durumu uzaktan izleyen ve uzun süredir Amerika'da yaşayan Rizeli bir vatandaşımızın, yaklaşarak sorun olup olmadığını sorması hoştu. Ona göre, 11 Eylül'ün hemen sonrasında Müslümanlar ciddi sıkıntı yaşamıştı; ama son yıllarda bunlar büyük oranda aşılmıştı. Bir kısım medya ve bazı fanatik gruplar da konuyu sürekli gündemde tutmasa normalleşme daha hızlı olacaktı.
Gazeteci olduğumuzu öğrenen sıcakkanlı Rizeli,
demokratikleşme ve ekonomi alanında yaptıklarını takdir ettiği hemşehrisi Erdoğan'a '
İsrail konusunda soğukkanlı olması gerektiği' gibi siyasî mesajlar vermeyi
ihmal etmedi. Evet, küçük 11 Eylül yolculuğumuz sorunsuz geçti. Ama hâlâ devam eden yakıcı sonuçlarıyla büyük 11 Eylül'ü daha çok konuşacağız..