Türk dış politikasında İsrail sınavı


Türkiye'nin kronikleşen, dolayısıyla giderek çözümsüzleşen Ermenistan ile ilişkiler ve Kıbrıs sorununa bir de İsrail ile gerginlik eklendi. Türkiye'nin çok haklı özür ve tazminat talebine, Gazze ablukasının kaldırılmasını eklemesi sorunu derinleştirdi. Bu talebin sadece Türkiye istiyor diye karşılanması mümkün olmadığına göre, artık Türkiye-İsrail ilişkileri çatışma rotasında seyredecek demektir. Hele BM Palmer Raporu'nda İsrail'in güvenliği için bir bölgeye abluka uygulaması ve buraya gelen taşıtların yükünü kara suları dışında da aramaya teamül hukukunun cevaz verdiğini yazması, İsrail'in elini güçlendirmişken... Bu karara Türkiye'nin kızması doğal. Ama sonuç değişmiyor; Ortadoğu'da ve dünyada siyasal dengeleri bozacak kadar güçlü değiliz. Üstelik ülkenin birbirlerini besleyen sorunları var: Örneğin, sorunlu olduğu Güney Kıbrıs Cumhuriyeti ile İsrail doğu Akdeniz'de birlikte petrol ve doğalgaz aramaya hazırlanıyorlar. Bu durumdan rahatsızlığını belirten Türkiye'ye Yunanistan da karşı çıktı. Bir anda karşımızda Kıbrıs-İsrail-Yunanistan ittifakını gördük. Özür konusu dile getirildiğinde "Siz de yüz binlerce Ermeni'yi kırdınız, önce siz özür dileyin" diyorlar. "Niye Gazze'yi işgal ediyorsunuz" sorusuna yanıtları "Siz neden Kıbrıs'ı işgal ettiniz" oluyor. Bir de güvenlik nedeniyle koca bir orduyu Kürt illerinde seferber halde tutarken onlar da Hamas saldırılarını neden birer terör eylemi olarak görmediğimize hayret ettiklerini dile getiriyorlar. Çok yakın zamana kadar, Arap diktatörleri kendilerinin yol açtıkları tüm sorunları gözden saklamak amacıyla İsrail'in acımasızlığını, Araplar'ı ezdiğini, Filistin özelinde anlatırlardı. Diktatörleri tek tek düşüyor. Arap ülkelerinin iç sorunlarının sadece küçük bir bölümünün İsrail'le ilişkili olduğu anlaşılıyor. Yani Arap siyasetinde halkın ağırlığı arttıkça İsrail düşmanlığı da artacak beklentisi çok gerçekçi değil. O nedenle Türkiye, Arap baharı sonrasında ortaya çıkacağı varsayılan İsrail karşıtlığına bel bağlamamalı. Bunları hesap ederek kendisini Batı ittifakından büsbütün soyutlamamak için Türkiye, başta karşı çıktığı NATO füze savunma sistemi koruyucu radar kalkanı projesine onay verdi. Bu elektronik duvar Türkiye'de inşa edilecek. Aklı başında herkes biliyor ki bu radar savunma sistemi, İran'ın artan nükleer kapasitesine karşı yakın NATO ülkelerini korumak amacını taşıyor. Ama büyük ikramiye yine de İsrail'e çıktı. Bu korumadan en fazla o yararlanacak. Yine de sağın muhtelif tonlarını taşıyan sıkı milliyetçi İsrail hükümeti, kendisini önemli ölçüde soyutladığı Orta Doğu'da en yararlı müttefikini kaybetme riskini göze aldı. Normalde yapılmayacak bir şey bu. Ama İsrail ve İsrailli Yahudiler için "güvenlik", hukuktan da insan canından da daha önemli; bir varlık-yokluk muhasebesi. O nedenle Gazze'yi "güvensiz" olarak gördükleri sürece tutumları değişmeyecek. Taleplerimize "ablukayı kaldırmayı" da eklediğimize göre ilişkilerimizin düzelmesi pek mümkün değil. Bunları hükümet de biliyor. Ama İsrail'in küstahlığına karşı bir tavır geliştirmesi gerekiyor. Bu nedenle "Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi" uygulayacağını ilan etti. Bu savaş gemilerinin ticaret gemilerine eşlik etmesi demek. Söz konusu suların uzaklığı yakında bize uçak gemisi aldırtabilir. Ama sözü edilen sularda petrol-gaz aramayı engellemek, "serbesti" vurgusu ile ne kadar bağdaşıyor düşünmek gerekir. Velhasıl Türk dış politikası bulanık sulara yelken açmış durumda. İyi bir harita ve pusula gerekli. Kaptana ne kadar güvenilse de bu araçlar olmadan seyir güvenliği risklidir.
<< Önceki Haber Türk dış politikasında İsrail sınavı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER