Soru çok basit.
Gazze nerede ?
Habertürk Televizyonu’nda Pakize Suda, elinde
mikrofon halka bu soruyu soruyor.
Gazze nerede ?
Bu soru; günlerdir tartıştığımız bir konuya çok farklı bir bakış açısı getiriyor.
Türkiye; Gazze’ye
yardım için
İsrail ile savaşın eşiğine bile gelmişken, sokaktaki vatandaşın verdiği
cevaplar şok edici cinsten.
Soru; Gazze nerede ?
Cevaplar;
Afrika,
Bosna, Trablusgarp,
İran,
Irak,
Suriye,
Somali,
Avrupa,
Japonya ve İsrail…
“Gazze nerede” sorusuna “
Filistin” cevabını verenlerin sayısı çok az.
“Bilmiyorum” diyenlerin sayısı bile, Filistin diyenlerden çok çok fazla.
Oysa; Gazze’nin nerede olduğunu bilmeyen bir toplumun
siyasetçileri, Gazze yüzünden birbirlerine etmedik laf bırakmıyorlar.
Bu yüzden savaş gemilerimiz Akdeniz’e iniyor.
Sonra siyasetçilerimiz; o gemilerin Akdeniz’de ne yapacaklarıyla ilgili birbirinin “alnını öperim-öptürtmem” polemiğine giriyor.
Polemik; alın temizliğinden dudak pisliğine kadar alıp başını gidiyor.
İsrail’in Filistin
ambargosunu kaldırması için çaba sarfediliyor ama sokaktaki vatandaş Gazze’nin nerede olduğunu bilmiyor.
Mavi
Marmara saldırısı ve 9 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, halkın Gazze’nin yerini merak etmesini bile sağlayamamış.
Maalesef;
Mavi Marmara’nın Filistin’e ne kazandırdığı sorusu cevapsız.
Tıpkı onun gibi Türk savaş gemilerinin İsrail’e gözdağı için Akdeniz’e inmesinin de, Filistin’e kazandıracağı bir şey yok.
Tamamen iç siyaset malzemesi haline dönüşen İsrail meselesinin; şu saatten sonra gerginlikten uzak, akıllıca hareketlerle Türkiye için en önemli kazanımı,
savunma sanayimizin İsrail bağımlılığından kurtarılması bilinci olmalı.
Yıllardır kendi savaş uçağımızdan tutun da savaş gemimize kadar, savunmamız için hayati öneme sahip varlıklarımızı niçin üretemediğimizi, buna kimlerin engel olduğunu tartışıyoruz.
Kaç kere altyapı çalışması yapıldığı halde, bu girişimlerin hep ötelendiği bir bir ortaya çıkıyor.
Ve maalesef içimizi kemiren bir
ihanet mekanizması, bu ülkenin savunmasıyla ilgili kim kafa yorsa rotayı İsrail’e çevirmek için bu çalışmaların üstünü örtmüş.
Terörle mücadelede kullandığımız Heronların kumandası bile İsrail’in elinde.
Oysa biz; Cumhuriyet’in kurulmasının hemen sonrasında
uçak üretmiş bir ülkeyiz.
Türkiye tam 70 yıl önce kendi uçağını üretti. Hatta bu uçakların bir kısmı yurtdışına satıldı.
Bugün terörle mücadelede en etkin yöntemlerden olan hayalet uçağın ilk örneği, Türkiye tarafından 1948'de üretildi.
Türkiye 1927 ile 1952 yılları arasında 13 farklı modelde toplam 351 adet uçak üretti. Hatta üretilen bu uçaklardan
Danimarka ve Hollanda'ya bile satmışız.
1948’de sadece 1 adet üretilen uçak, daha sonra kullanışsız ve uçmaya elverişli değil denilerek, geliştirilmek yerine
üretimi durdurulmuş.
Türkiye'de ilk
yolcu uçağı modeli 1944'de üretilmiş. Bu uçaktan 25 adet üretim planlanmış fakat 6 tane üretildikten sonra durdurulmuş.
Türkiye'nin güçlenmesini ve kendi savunma sanayiini kurmasını istemeyen dış güçler ve içerdeki uzantıları, o derin eli devreye sokarak bütün bu üretimlerin durdurulmasını sağlamışlar.
Peki; 70-80 yıl önce ilk uçaklarımızın üretildiği uçak fabrikası ne olmuş dersiniz ?
Cevap;
düdüklü tencere fabrikasına dönüştürülmüş.
Evet; o uçak fabrikası tencere fabrikası haline getirilmiş.
Türkiye kendisine kaybettirilen en az 70-80 yıllık bu sürede, maalesef dışa bağımlı hale getirilmiş.
Bugün daha yeni başlanan uçak üretimleri, o yıllarda üretilen uçaklar engellenmese düşünün hangi noktalara gelirdi ?
Bu gerçek Türkiye’nin büyümesini ve gelişmesini baltalamak için çaba sarfedenlerin maalesef bir asır boyunca başarılı olduklarını gösteriyor.
Daha iki yüz sene önce
Osmanlı toprağı olan, fakat bugün toplumun büyük bölümünün yerini bilmediği Gazze’yi; semboller, sloganlar ve polemikler üzerinden siyaset malzemesi yapmak yerine, bizi ve bölgeyi İsrail’in kucağına iten ihanet şebekesinin musluğunu kapatmak, yapılacakların en doğrusu olur.
Filistin’deki ambargo ancak o zaman kalkar.
Biz bunu yapamazsak; İsrail bize sürekli “geel gel” yapar.
[email protected]