Hayatta en fazla önemsediğim şey tecrübedir. Bu yüzden görmüş geçirmiş insanların hayatları bana müthiş bir macera filmi izliyormuşum gibi heyecanlı gelir.
Çünkü bilirim ki yaşamak zordur! Daha doğrusu hayat zor değil de onu zorlaştıran insanların ürettiği var olma biçimidir.
Böylesi bir mücadele ortamında var olmak ve yukarılara doğru tırmanmak ya da sıradanlaşmak veya aşağılara düşmek gerçek bir hikâyedir. Bir hayat hikâyesi ise en girift kurgu romanlardakinden bile daha ilginçtir.
Sinemacılar "Gerçek kurgudan daha ilginçtir" derler. Bu yüzden olacak ki, gerçek bir hayat hikâyesinden alınan senaryolar çok etkileyici ve iz bırakan filmler oluyor.
Sonuçta kul kaderini yaşıyor. Kader bahsi ayrı bir mevzu ama şu kadarını sorayım, eğer bir kaderi olmasa kul neyi nasıl yaşayacaktı?
Yaşanan hikâye yaşayanın kaderidir! Bundan eminim de gerisini bu
akıl terazisi ile anlamakta güçlük çekiyorum.
Apple'ın kurucusu
Steve Jobs'un hayat hikâyesi işte böylesi bir hikâye.
Steve Jobs'un hikâyesi, tırmana tırmana hayatında çok önemli yerlere gelmiş fakat hayatının zirvesindeyken
ölümüne sayılı günler kalmış bir hayat hikâyesidir.
Steve kanserdir ve doktorlar üç ay ömrü kaldığını söylemektedir.
Hayatı zirvede bitirmek güzel olmalı ama öldükten sonra bunun ne anlamı olabilir ki...
Başarılarının doruğundasın, zirvedesin fakat ölmek üzeresin!
Ölüm karşısında her şey anlamını yitirir. Anlamlı olan ise insanların ölüm karşısındaki, hele hele kendi ölümleri karşısındaki tavırlarıdır.
Steve Jobs
12 Haziran 2005'te Stanford Üniversitesi'ndeki diploma töreninde bir konuşma yaptı ve orada yaşadığı tecrübelerden hareketle üç şeyden bahsetti:
1-Noktaları birleştirmek... " İleriye bakarak, yaşamınızın noktalarını birleştiremezsiniz. O noktaları ancak geriye baktığınızda birleştirebilirsiniz. Bu yüzden, noktaların gelecekte bir biçimde birleşeceğine inanmanız şimdiden gerekir. Bir şeylere inanmak, güvenmek zorundasınız. Kadere, yaşama, neye olursa, bir şeye kesinlikle inanmalısınız. Bu yaklaşımım beni hiçbir zaman düş kırıklığına uğratmadı; yaşamımdaki tüm farklılıklar, bu inançlarım nedeniyle gerçekleşti."
2-Sevmek ve kaybetmek... "Apple'dan kovulmasaydım bunların hiçbiri gerçekleşmezdi diye düşünüyorum. Tadı acı olan bir ilaçtır bu; fakat bence hastanın acı da olsa bu ilaca gereksinimi vardı; bu ilacı alması gerekiyordu."
3-Ölüm... "Eğer her günü, o gün yaşamının son günüymüş gibi yaşarsan, bir gün kesinlikle doğruyu yapmış olacaksın. Bu söz beni öylesine etkiledi ki, o günden bu yana geçen otuz üç yılda her sabah aynaya bakar ve kendime sorarım: 'Bugün yaşamımın son günü olsaydı, gün boyu yapacaklarımı gerçekten yapmış olmak ister miydim acaba?' Bu soruma '
Hayır' yanıtlarım arttıkça, bir şeyleri değiştirmem gerektiğinin farkına varırım ve yaptıklarımı ciddi bir biçimde denetleyerek, tek tek gözden geçiririm. Eninde sonunda öleceğimi düşünmek, yaşamda büyük seçimler yapmama yardımcı olan en önemli etkendir. Çünkü yaşadığımız dünyaya ait tüm beklentilerimiz, gurur,
kibir, her türlü sıkıntı, başarı, başarısızlık gibi 'bu dünyanın sözüm ona önemli işleri', ölüm söz konusu olduğunda bir anda tüm önemlerini yitiriyorlar, sözcüğün tam anlamıyla kocaman bir "hiç" oluveriyorlar.?Bir gün öleceğimizi unutmamak, kaybedeceğimiz bir şeylerin olduğunu düşünme tuzağından kurtulabilmemiz bildiğim en gerçekçi yöntemdir. Cennete gideceklerinden emin olan kişiler bile istemezler ölmeyi... Ölüm, yaşamın tek 'en iyi icadı'dır. Yaşamın tek ve gerçek 'değişim aracı'dır..."
Steve Jobs'un hikâyesinden bize geriye kalan imac, macbook air, ipod ya da ipad denilen
elektronik devrelerden oluşan bir kısım icatlar değil, onun elde ettiği ve dile getirdiği hayat tecrübesidir.
Son söz olarak şöyle diyelim:
Tecrübe yaşanan kaderin hikâyesidir. Hikâyenin önemi ana karakterinden değil, senaryoyu yazandan gelir. Hayat, eğer sonunda bize bunu öğretiyorsa kendi hikâyemizden bir şeyler öğrenmişiz demektir.