Önce, bir
teğmen ve uzman
çavuş ile iki
korucu pusuya düşürülüp şehit edildiler. Hemen sonra, Tunceli'de on iki
Özel Harekât Polisi
halı sahada top oynarken
teröristler tarafından tarandılar, birisi
komiser iki şehit verdik. Eğer teröristin bombası patlamış olsaydı şehit sayısı on iki olacaktı. Acımız büyük; gene
genç şehitler üzerine yazılan duygusal dramları okuyoruz. Üzgünüz, yaralıyız... En kötüsü de devletin güvenlik güçlerinin böyle ihtiyatsızca tuzağa düşürülebilmesidir.
Sorarım sizlere; on iki Özel Harekât Polisinin Tunceli'nin ortasında halı sahada top oynaması doğru olmuş mudur? Evlatlarımıza bir saatlik top oynamayı elbette çok görmüyoruz. Bu kalleşçe saldırıyı yapanlar, insan bile olamazlar. Ancak, Özel Harekât Polislerinin, yanlarında dört koruma görevlisi bulunduğu iddia edilse de bu hatayı yapmaları affedilir gibi değildir. Bunun hesabını her seviyedeki yöneticiden sormak lâzımdır.
Biz, 1986'da Özel Harekât Polislerini yetiştirdiğimizde onları sadece
terörle mücadeleyi aktif bir şekilde yürütsünler diye tasarlamıştık. Nitekim askerî timlerin gayretleri mahfuz kalmak şartıyla, Özel Harekât Polisi terörle mücadelede son derece başarılı olmuştur.
***
Bugün, terörün yeni başladığı 1984'lü yıllardan çok daha farklı bir durumdayız. Son bir ayda teröre elliye yakın
kurban vermişseniz, bu konuyu iyice düşünmeniz ve daha öncekilerin yaptıkları hataları tekrarlamamanız gerekir. Yıllarca şu hakikati bir uzman sıfatıyla bağırdık durduk. Ama ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada TSK'nın, Emniyet Teşkilatı'nın, Mülkî İdare Amirlerinin ve nihayet tepedeki terörle mücadeleden sorumlu kişilerin bu işi hâlâ anlamadıklarını görüyor ve üzülüyoruz.
Terörle mücadelede yirmi yedi yıldan beri aynı hatalar tekrarlanıyor. Şöyle ki:
1. Terörle mücadelenin demokratik hak ve hürriyetlerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Devlete baş kaldıran ve güvenlik güçlerini şehit eden herkes teröristtir ve mutlaka etkisiz hâle getirilmeleri gerekir. Ancak, bir yandan da kendi insanlarınıza kucak açıp her türlü
ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılarsınız. Bu ikisini birtakım yabancılaşmış aydınlara anlatmamız mümkün olmuyor.
2. Terörle mücadelede herhangi bir mahâlde sabit kalarak orayı savunmak ve hareketsiz beklemekle netice alınamaz. Bugüne kadar yapılan budur. Hâlbuki tam aksine terörle mücadelede kullanılan güçlerin tamamen aktive olması ve teröristler
imha edilinceye kadar,
operasyonlarına devam etmeleri gerekir. Diğer bir deyişle, teröristin saldırması beklenmez, onun saldırmasına mâni olmak için operasyon gerçekleştirilir.
3.
Çeyrek asırdır söyleye söyleye dilimizde tüy bitti.
Askere yeni alınan ve birkaç aylık eğitimden sonra terörle mücadeleye gönderilen askerlerin başarılı olması mümkün değildir. Kendi elimizle yirmi yaşlarındaki yavrularımızı, kınalı kuzular gibi bugüne kadar ölüme gönderdik. Ne yazık ki bu
uygulama hâlen devam etmektedir. Hâlbuki defaatle ifade ettiğimiz gibi, terörle mücadele uzmanlık işidir. Çok iyi yetiştirilmiş komandoların, özel harekât polislerinin ve MİT elemanlarının bu operasyonlarda kullanılması gerekir.
4. Son olarak, en önemli hatamız terörle mücadelede 'tek elden koordinasyon' sağlayamayışımızdır.
Başbakan Erdoğan'ın terörle mücadelede ne kadar ciddî, azimli ve cesur olduğunu biliyoruz. Ancak, komisyona
havale edilen her çok başlı iş gibi terörle mücadelede de esas zaaf tek elden yönetimin gerçekleştirilemeyişidir.
* Bir defa terörle mücadele işinin valilere bırakılması fevkalade yanlıştır. Terör, bölgesel çapta bir
eylem içinde olmasına rağmen, Mülkî İdare Amirine bağlı güvenlik güçleri hâliyle kendi mıntıkalarında kalacaklardır. Diğer taraftan, valilerin bu işte uzmanlaşmasını da bekleyemeyiz.
Vali, Özel Harekât Polisleri ve komandolar dışındaki güvenlik güçleri ise kendi vilayetindeki klasik asayişi halletmenin sorumlusu olarak kalmalıdır.
* Aynı şekilde, asker ile polis arasında da koordinasyon bozukluğu vardır. Bunun için, terörle mücadeleye tahsis edilen Özel Harekât Polislerinin ve
Bordo Bereli Komandoların kaynaştırılması, oluşturulacak müşterek timlerin Mülkî İdare, Emniyet ve TSK dışında merkezden yönetilmesi gerekmektedir. Kısaca, terörle mücadele timlerinin uydu ve insansız hava uçakları ile tek elden (MİT'ten) yönetilmesi bir zarurettir.
Aksi halde, her kafadan bir ses çıkarsa terörle mücadelede kısa sürede başarılı olunamaz. Hâlbuki tek elden yönetimle üç ayda terörün kökünü kazımak mümkündür.