İyi bir ilişki için, iki iyi insan gerekir. İyi niyetli iki iyi insan bir araya gelip de bir süre sonra her şeyi oluruna bırakmaya başladılar mı, ne yazık ki iki iyi insanın kötü bir ilişkisi olmaya başlar.Dışarıda gayet iyi olan bu insanlar evlerinde ve ilişkilerinde birbirlerine yapmadıklarını bırakmazlar.
Herhangi bir ortak mekanı paylaştığınız insana karşı bile bir sorumluluğunuz vardır. Hatta bir
otobüs yolculuğunda yanınızda oturan kişinin üzerine kaykılamaz, uyurken homurdanamaz yanında uygunsuz davranamazsınız.
Fakat ne olursa olur bu saydıklarımı diğer insanlara karşı yapmaktan imtina ederken evde en sevdiğinize (ya da öyle olduğunu sadece sözde söylediğinize ) karşı kendinizi salıverirsiniz. Öyle bir salıvermedir ki bu bir daha kendinizi kendinizde bulamazsınız.
Elbette sürekli olarak
alarm durumunda, ‘hazır ol’da durmaktan bahsetmiyorum . Ne ki insanın kendisiyle baş başa kaldığında bile uyması gereken edep kuralları, sınırları vardır ve olmalıdır da.
İnsanın kendisine karşı bile belli bir mahremiyeti olmalıdır. Ne de olsa her yer meleklerle dolu değil mi? Aslında kendimizle kaldığımızda bile yalnız değiliz ve edepsizlik yapamayız…
Tuvalete girdiğinde kapıyı kapatmayanlar, çıktığında sifonu çekmeyenler. Dişlerini gün aşırı fırçalayanlar, ağızlara
emzik edilen kürdanlar, pijamayla uyanıp aynı pijamayla bütün günü geçirip aynı pijamayla yatağa girenler, saçını sakalını işe giderken tarayanlar,
parfüm sıkmak için sokağa çıkmayı bekleyenler…
Daha neler neler…
İlişki durmaksızın gösterilen bir
emek istemese de, asgari edep ve mahremiyet kurallarını
ihmal ettiğinizde acısını çeker, beldelini ödersiniz. Karşınızdakinin saygısını yitirmek ve sıradanlaşmak çok kolaydır aslında.
Kendinize saygı duymayın, hayata saygı duymayın, göreceksiniz ki kimse sizi özlemeyecek, size saygı duymayacaktır. Hadi kalkın aynaya doğru bir yürüyün ve kendinizle karşılaşın. Şimdiye kadar hep karşınızdakinden beklediğiniz şeylerin sizde olup olmadığını
kontrol edin. İşe kendinizden başlayın… Her şeyinizi eşinizin bilmesi, her halinize şahit olması gerekmiyor.
Belli oranda kendi mahremiyetinize geri dönün. Kendinize, kişisel bakımınıza özen gösterin. Mesela, ‘rahat ediyorum’ bahanesiyle evde atletle dolaşmayın… ‘Takım elbiseyle dolaşın’ da demiyorum ama bir ortası vardır herhalde bunun. Kendinizi bırakmayın ve sevginizin büyüklüğüne de, aşkınızın ölümsüzlüğüne de fazla güvenmeyin. Özensiz her ilişki yıpratıcı olacaktır sonunda.
Kadınlar siz de kendinize bir dönün ve dolaptaki en güzel giysinizi belki gelmeyecek, gelse de sizin artık içine giremeyeceğiniz o meçhul güne veya davete bıraktığınız elbisenizi giyin. Evinizde hizmetçi gibi değil hanımefendi gibi, asaletle dolaşın… Asaleti sadece dışarıya ve dışarıdakilere hasretmeyin…
Halinde, tavrında, giysilerinde belli bir nezafet insanın kendisine karşı saygısını artırır. Kendisine, bedenine, ruhuna, giysilerine, kullandığı eşyalara özen gösteren insan kendisini daha değerli algılar. Varlığı yüzeyselliğin içinde değil varoluşun derinlikli yapısında hisseder.
Elbette, dışımıza gösterdiğimiz özen ve ihtimam sadece bir başlangıçtır ve sonrası da olmalıdır ki o da davranışlardaki içtenlik ve edep olarak kendini göstermelidir. İşte o zaman evler ve ilişkiler birer
cinnet yeri değil birer huzur mekanına dönüşebilir belki. Yeter ki biz tembelliklerimizin, salıvermişliklerimizin selinde boğulmayalım.
[email protected]