TRT Türk'te kendi alanında tek olan 'Dünyanın
Ekonomisi' adlı günlük bir ekonomi programı yayınlanmaya başladı.
Yapımcılığını gazeteci yazar İbrahim Kahveci'nin yaptığı ve
Türkiye'nin ilgisini küresel ölçekteki gelişmelere çeken bu programın 16
Mayıs 2011 tarihindeki ilk programının konuğu olmuştum. Gelecekle ilgili öngörülerimi merak etmeleri üzerine, 'yeni
kriz dalgası kopmuş geldiği' tespitinden hareketle, '
altının onsu da 2000 dolara doğru gider' tahmininde bulunmuştuk. Hatta
şaka yollu olarak 'programdan sonra ben altın almaya gideceğim' diyerek öngörülerimde ısrarcı olduğumu göstermeye çalışmıştım.
Maalesef gelişmeler öngördüğümüz mecrada kötüleşerek devam ediyor. Ancak izninizle ben biraz daha gerilere giderek, 2008-2009 krizinin tam da ortasında yaptığımız bazı öngörülere gönderme yapıp hem bu köşenin okurlarına
hesap vermek hem de hafızalarını tazelemek istiyorum.
2009'un mart ayını neredeyse tümüyle kriz yazılarına ayırmışız. Günübirlik yaklaşımların ötesinde çözüm listeleri sıralamış, bunlar yapılmazsa nelerin olacağını da öngörmüşüz. İlk olarak 9
Mart'ta 'Birinci emir: Ekonomistleri kov, bilgeleri çağır!' başlığıyla çıkmış. Kısaca şu öngörüde bulunmuşuz: 'Büyükleri koruyalım derken, ABD'yi batıracaklar. Belki bu kriz her nasılsa 'ötelenecek', ancak bu cari açık, tasarruf yetersizliği,
bütçe açığı ve borç yükü ile ABD'nin kendini toparlaması nasıl olacak? ABD, yediği kroşelerin etkisiyle sahnede sendeleyen acınacak haldeki boksöre benziyor. Hakem araya girip maçı bitirmez ise sonuç vahim olacak.
Avrupa daha da kötü. Ancak, dünyayı kurtaracak güçlü bir söz, bir irade aranıyor. Büyük adamlar, büyük liderler çağı kapandı. Bu irade ne ABD'de, ne de başka yerde var. Akademik camia tam çelik-çomak oynayan çocuklar konumunda. Yüzyılın krizini aşmak için en az beş asırlık laflar edilmesi gerekirken
gündem hâlâ haftalık-aylık raporlarla okunuyor.'
Yapılması gerekenler konusunda ise 2
Nisan 2009 tarihinde Londra'da toplanacak olan G-20 Liderler Zirvesi öncesinde 16 ve 19 Mart tarihlerinde iki
öneri listesi yayınladık. İlgililer arşivimden okuyabilir. Ve dedik ki: 'Bunlar yapılırsa orta vadede dünya ekonomisi kurtulsa da uzun vadede bu liste de işe yaramaz.' Uzun vadeli çözümler için bu sefer 23 ve 26 Mart tarihlerinde iki yazı daha yazdık. '
Kapitalizm, imparatorluğun üzerine çökerken' ve 'Bunalım çağına İslâm aşısı' başlıklarıyla. O görüşlerde ısrarcıyım.
Peki ne oldu? Günlük düşünmekten ve krizi ötelemekten başka dişe dokunur hiçbir şey yapılmadı. Evet, köprüden önceki son çıkışa geliyoruz. Batı'da beklenen teknolojik sıçramalar, inovasyon dalgaları gelemiyor. Yavaş yavaş savaşın dili devreye giriyor. Kağıtlar yeniden karılacak gibi gözüküyor. Artık hastalık bilinen tedavilere
cevap vermez hale geliyor.
Geçen hafta IMF Başkanı Bayan
Lagarde 'Artık alışılmadık radikal tedbirler gerekiyor.' dedi. Ancak bunların neler olduğu konusunda o da nitelikli öneri getiremiyor. Son olarak önceki gün Çin'de konuşan
Dünya Bankası Başkanı R. Zoellick 'Sonbaharda dünya ekonomisi daha da kötüleşecek.' dedi. Herkes konuşuyor da çözüm mercii, mevkii ve reçetesi pek belli değil. Açıkçası iş,
kredi kanallarını açarak, para basarak, bankaları kurtararak, kemerleri sıkarak, fakirlere zammı bindirerek aşılacak gibi değil.
22 Ağustos'ta '
Küresel krizde çözüm nerede?' başlıklı yazımızda kendi adımıza önemli bir 'kısa vadeli çözüm listesi' yayınladık. Olur ki, Türkiye'yi bu kasım ayında yapılacak G-20 zirvesinde temsil edecek ekonomi idaresine faydalı olabilir.
Bir
akıl tutulması sürecinden geçiyoruz. Bir kadere doğru adım adım yaklaşıyoruz. Buna bir de Türkiye'nin
İsrail ile girdiği pek de basiretli olmayan bu son süreç ilave edilmeli. 18 Ağustos'taki 'Biz bu filmi görmüştük' başlıklı yazıda tam da bu tehlikeye işaret etmiş, 'ekonomimiz daha çok cılız, içeride siyasal yapı hâlâ çok kırılgan,
vesayet yine güçlü' demiş, 'Türkiye bagajına haddinden fazla yük koymaya başladı' diye uyarmıştık. Hadi hayırlısı.