Cumhuriyet'in, 1923-1950 arasında devam eden 27 yıllık ilk döneminde, otoriter tek parti yönetimi hüküm sürmüştü. 'Totalitarizm' icabı, azınlıktaki
küçük, jakoben bir grup yönetime hâkimdi. Ancak, kendileri de asker olan
Atatürk ve
İnönü, militarist
vesayete geçit vermemişlerdir.
1950-1960 dönemi, 88 yıllık Cumhuriyet'in tek gerçek '
demokrasi' dönemi olmuştur.
1960'dan günümüze kadar, devam eden yarım asırlık dönem ise ne yazık ki 'Darbeler Dönemi' olmuş; yaklaşık 10 yılda bir askerî müdahalede bulunulan bu dönemde 'militarist vesayet' her bakımdan ağırlığını hissettirmiştir. Önce Özal'ın, sonra Erdoğan'ın
demokratikleşme hamleleriyle zaman zaman aydınlanan bu uzun dönemde, militarist vesayetin tesiri azalarak devam etmiştir.
28
Şubat 1997'deki
darbeden sonra, bütün uluslararası dokümanlarda
Türkiye' nin siyasî rejimi 'askerî demokrasi' (military democracy) olarak yer almıştır.
***
2002 Kasımı'nda iktidara gelen
AK Parti'ye karşı militarist ve jakoben çevreler yıllarca aleyhte
propaganda yapmışlar; AK Parti Hükûmeti'ni devirmek için komplolar ve darbe plânları hazırlamışlar;
CHP, jüristokrasi,
Ergenekon ve darbeciler elele her türlü melanete teşebbüs etmişlerdir.
Bizce, yarım asırlık Darbeler Dönemi'nin kırılma noktası, 27
Nisan Muhtırası'dır.
Genelkurmay internet sitesinde bir gece yarısı yayınlanan bu
muhtıra, Cumhurbaşkanı adayı Gül ile
Başbakan Erdoğan'ı ve Hükûmeti
hedef alan bir darbe bildirisi mahiyetindedir. Saçma sapan irtica halüsinasyonları ve hezeyanlarla dolu olan bu muhtıraya, Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükûmeti dimdik durarak karşı koymuş ve icraatına devam etmiştir. Bu şaşkın muhtıra, yazanın elinde kalmış ve hiçbir tesiri olmamıştır.
Sanki iyi halt etmiş gibi sırıtarak Muhtıra'yı kendisinin yazdığını söyleyen
Yaşar Büyükanıt ve onunla aynı zihniyetteki
İlker Başbuğ dönemlerinde sitede aynen muhafaza edilen bu utanç vesikası, son itiraflarıyla demokrasi dışı zihniyetini sergileyen
Işık Koşaner döneminde de yerinde kalmaya devam etmiştir. Düşünebiliyor musunuz? Dört yıl önceki aynı siyasî iktidara, güya kendisine bağlı bir kuruluş tarafından verilen bu rezilâne muhtıra bugüne kadar Genelkurmay'ın internet sitesinde inadına muhafaza edilebiliyor. Böyle bir Genelkurmay'ın meşruiyeti kalmış mıdır?...
***
Bugün nihayet 'e-muhtıra' siteden kaldırıldı da demokratik dünyanın maskarası olmaktan kurtulduk. Muhtıra'nın siteden kaldırılması, muhtıracıların iddialarından vazgeçtiğinin karinesidir. Böylece, millet iradesi silâhlı iradeye
baskın çıkmıştır.
Ancak, bir adım daha atılarak Muhtıra'yı bizzat kaleme aldığını söyleyen Büyükanıt hakkında hukukî işlem yapılmalıdır.
Başbakan Erdoğan, Muhtıra'ya karşı çıkmakla kalmadı ve 2007'den itibaren millet iradesini arkasına alarak bir dizi demokratik teşebbüste bulundu. 2010 Yüksek
Askerî Şûrası'ndaki kararlılığı, 2011 Şûrası'nda Koşaner ve üç kuvvet komutanının istifalarına rağmen krize meydan vermeyişi, demokratikleşmenin ve millî iradenin tezahürleri olmuştur. Ayrıca, YAŞ toplantısındaki oturuş şeklinden MGK toplantısındaki oturuş şekline kadar uzanan perspektifte militarist vesayetin tasfiyeye başlandığı görülmektedir.
***
Son olarak,
Zafer Bayramı kutlamalarında, Başkomutan Gül'ün Genelkurmay Karargâhı'nda tebrikleri kabul etmesi, Türkiye'nin militarizmden demokrasiye geçişinin tarihî bir göstergesi olmuştur.
Siyaset tarihçileri Türkiye Cumhuriyeti'ni değerlendirirken, artık 1960'da sona eren 'demokrasi'nin, Erdoğan döneminde tekrar kurulduğunu ve 2011'de 'İleri Demokrasi'ye geçildiğini kaydedeceklerdir.